HZ. MUHAMMED’İN ÇOCUKLARINA ÖRNEK DAVRANIŞI

MUHAMMED, KIZI FATIMA VE KUZENİ ALİ’YE HİÇBİR TOPLUMSAL AYRICALIK YAPMAMIŞTIR

 

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocuklarına ve kuzeni Ali’ye karşı sevgisini gerek Mekkeliler gerekse Medineliler çok iyi bilirlerdi. Şehirlerin halkı, kendi çocuklarına karşı böylesine sevgiyle davranmadıkları için, Hz. Peygamber’in bu davranışlarını yadırgarlardı.

Bilhassa kızı Fatıma’ya karşı davranışındaki sevgi ve saygı, dillere destandı. Hz. Peygamber evdeyken veya başkalarının arasındayken, kızı yanına geldiğinde veya odaya girdiğinde ayağa kalkar, onu selamlar ve herkesin önünde büyük hürmet ve sevgi gösterirdi. Bir kız evlada gösterilen bu davranış hem Mekke hem de Medine’de herkesi hayrete düşürüyordu. Zira onların geleneklerinde kızlara pek böyle muamele edilmezdi. Hattâ kızlarını diri diri gömenler bile vardı.

Hz. Peygamber ise kızını öper, onunla konuşur, yanına oturturdu. Bu davranışlarının, çevresindeki insanlarda yol açabileceği sözlere, hatta eleştirilere aldırış etmezdi. Bir gün Fatıma’dan olan torunu Hasan’ı bir grup Bedevi’nin önünde öpünce, adamlar irkildi. Bedevilerden Akra Bin Habis şaşkınlığını dile getirip şöyle dedi: “Benim on tane oğlum var, bugüne kadar bir tanesini bile öpmedim.” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Merhamet etmeyene, Allah da merhamet etmez.”

Diğer taraftan Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’ye olan sevgisi, aynı evlat sevgisi gibiydi. Çünkü amcası Ebu Talip’in oğlu olan Ali, küçüklüğünden itibaren yanında yetişmişti. Hz. Ali, Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma ile evlenmişti. Evleri babalarının yani Hz. Muhammed’in evinin yakınındaydı. Onlar da hem ehl-i suffe evlerinde oturan fakirlerle hem de diğer fakirlerle yakından ilgileniyorlardı.

Zaten az olan varlıklarını sürekli fakirlerle paylaştıkları için sıkıntı içerisindeydiler. Geçimleri çok zorlaşmıştı. Bu sebeple Hz. Fatıma bir gün bu sıkıntısını kocası Hz. Ail’ye açar. O da, babasına gidip durumu söylemesini ister. Belki babaları, kendisine hediye edilenlerden onlara bir pay verirdi.

Fatıma babasını görmeye gider. Fakat babasına karşı olan saygısından dolayı meramını dile getirmeden geri döner. Bunun üzerine, yardım istemek için babasına birlikte gidip karar verirler. Gider sıkıntılarını anlatırlar. Hz. Peygamber onları dinler. Fakat onlar için hiçbir ayrıcalık yapamayacağını söyler. İlaveten, onların durumunun ehl-i suffe’den çok daha iyi olduğunu anlatır.

Dolayısıyla çocuklarına düşen sabretmekti. Zorluklara göğüs germekti. Hayat mücadelesinde çok sevdiği kızı ve kuzeni de olsalar toplumsal ayrıcalık talep etmeleri yanlıştı. Kendilerine evlatları olduğu için hiçbir toplumsal ayrıcalık gösterilemezdi.

Fatıma ve Ali’nin imanları çok sağlam olduğundan, bu durumu hemen kabullendiler. Azla idare ettiler. Her şeyi sadece Allah’tan istediler. Bütün varlıklarını başkaları için harcamaya, onlara vermeye devam ettiler.

Fakat maalesef, Hz. Peygamber’den sonraki dönemlerde ve günümüzde, Hz. Muhammed’in adını dillerinden düşürmeyen insanların bir kısmının uygulamaları ise, tam tersi olmuştur. Yeterince sevgi göstermedikleri çocuklarına, damatlarına, gelinlerine, mal, mülk ve ihtişam konusunda en ileri toplumsal ayrıcalığı yapmaya çalışanlar, her zaman var olmuştur. Nefsine yenilenler ve insanları kandıranlar oldukça, ayrıcalıklar da devam edecek demektir.

Geçmişten günümüze kadar, yakınlarına yaptıkları her türlü ayrıcalıklarına kılıf üretenler, Allah’ı kandıramayacaklarını çok iyi bilirler. Ama belki de onlara, dünya süslü gösterildiği ve kalpleri mühürlendiği için davranışlarını değiştiremediler ve halen değiştiremiyorlar.

Allah’ım, kendilerini düzeltmek isteyenlere yardımcı ol, onların kendilerini affettirmeleri için güzel işler yapmalarına fırsat ver.

Allah’ım, ilmini bilmediğim isteklerde bulunmaktan, Sana sığınırım.

Bu yazı Hz. Muhammed, Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.