ENVER PAŞANIN UFKU

OSMANLI YÖNETİMİ ENVER PAŞAYI DİNLESEYDİ DAHA FAZLA YAŞAYABİLİRDİ

 

Bilindiği gibi, I. Balkan Savaşının sonucu, Türk tarihinin en ağır yenilgisidir. Tarih hakkında bilgisi olanlar, bu hususta hemfikirdir. Elbette Türk tarihi, hep zaferler tarihi değildir. Zaman zaman yenilgiler de olmuştur. Hattâ kaybedilen toprak bakımından çok daha ağır yenilgiler de yaşanmıştır.

Ancak I. Balkan Savaşı, hem kuvvetler dengesiyle orantısızlığı, hem de devletin tamamen yıkılışının başlangıcı olması bakımından diğerlerinden çok farklıdır. Savaş başladığında Osmanlının karşısındaki kuvvetler toplam 17.000 asker idi. Osmanlının sadece Trakya bölgesindeki silahaltındaki asker sayısı için en az rakam veren kaynak 160.000 kişi demektedir. 250.000 asker olarak belirtenler de vardır. İhtiyat kuvvetleriyle birlikte toplam asker sayısı 857.000 olarak verilmektedir.

Kuvvetler arasındaki bu çok büyük kuvvet dengesizliğine ilaveten, Osmanlının başka avantajları da vardır. Öncelikle ağır silahlar açısından bariz bir üstünlüğe sahiptir. Karşısındaki sayıca çok az ve ağır silahları yetersiz olan bu kuvvetler, beş ayrı ülkenin askerlerinden toplanmıştır. Bu beş ülke, henüz Osmanlıdan yeni ayrılmış küçük devletçiklerdir. Dolayısıyla askerler birbirlerinin dillerini bile bilmemektedirler.

Ayrıca bu ülkeler birbirlerine düşmandırlar. Çünkü Osmanlıdan yeni ayrıldıkları için henüz halklar homojen bir yapıda değildir. Her birinin ülkesinde diğerinin halkından insan yaşamaktadır. Nitekim kazandıkları savaştan sonra, aralarındaki düşmanlık açığa çıkmıştır. Birbirlerine düşmüşlerdir.

Savaş ortamı oluşunca gördükleri bu dengesizliği mantıklarıyla yorumlayan Avrupalı büyük güçler, hemen bir bildiri yayınlamışlardır. Bu duyurunun amacı savaşın sonunda sınırların değişmesine izin vermeyeceklerini ilan etmektir. Çünkü “görünen köy kılavuz istemez” demişlerdir. Osmanlılar, kendilerinden yeni ayrılmış bu beş devletçiğe hadlerini bildirecekler ve onların ülkelerini tekrar Osmanlı topraklarına katacaklardır. Dolayısıyla Avrupalılar, bu durumu kabul etmeyeceklerini baştan belirtmişlerdir.

Fakat hiç kimsenin beklemediği bir şey olmuştur. O büyük ve ağır silahlara sahip Osmanlı ordusu, çok kısa sürede yenilmiştir. İstanbul yakınındaki Çatalca mevkiine kadar, doğru dürüst savaşmadan geri çekilmişlerdir. Hiç beklemedikleri bir durumla karşılaşan Avrupalılar, bu defa Osmanlıyı kurtarmanın telaşına düşmüşlerdir. Savaşı durdurmuşlardır.

Savaşmadan alınan bu onursuz yenilginin en önemli sebebi, ordu içerisine siyasetin girmiş olmasıdır. Bir diğer sebebi, bu yenilgiyi önleyebilecek tek kişi olan Enver Paşanın o sırada, Trablusgarp’ta (Libya) İtalyanları durdurmak için cansiperane bir mücadele veriyor olmasıdır.

Yukarıdakiler görünür sebeplerdir. Ayrıca bunlar, savaşın başlangıcından sonraki kısmında etkili olacak sebeplerdir. Bir de, çoğunluğun dikkat etmediği, görünmeyen bir nedeni vardır. Bu görünmeyen sebep, harbin başlamasına vesile olması açısından mühimdir. Yenilgiyle sonuçlanan savaşı başlatması açısından belki de en önemlisidir.

Peki, nedir bu sebep? Trablusgarp’ın İtalyanlar tarafından işgal edilmek istenilmesine karşı Osmanlı yönetiminin takındığı tavırdır. Eğer Osmanlı yönetimi bu işgal girişimine karşı direnseydi ve kazansaydı, hiçbir şey farketmezdi. Kazanamasa bile bu arada diğer Avrupa devletleri olaya müdahale edeceklerinden, sonuç yine bir felaketin başlangıcı olamazdı.

Osmanlı Türklerinin yönetimi burnunun ucunu bile göremedi. İşgal girişimine hiçbir karşılık vermedi. Peki, Enver Paşanın bu konuyla ilgisi ne? İtalyanlar savaşı başlattıkları sırada Enver Paşa Berlin’de Osmanlı elçiliğinde ateşemiliter (askeri ateşe) olarak görevliydi. Olayı duyunca, hiç kimseye danışmadan trene binip İstanbul’a geldi. Hemen hükümet üyelerinden konuyla ilgili olanlarla konuşmaya gitti. Derhal Trablusgarp’a asker sevk etmemiz gerektiğinde ısrar etti.

Yöneticiler Enver Paşayı teskin edebilmek için “bizim orada bin askerimiz bile yok, savaş bilmeyen bedevi (köylü) Araplarla hiçbir şey yapılamaz” diyerek umudunu kırmak ve teklifinde ısrar etmesini önlemek istediler. Sonuç alamayacağını anlayan Enver Paşa “orada tek umudu bizler olan mazlum insanlar var, onları mahzun bırakamayız” diyerek kendisine maddi destek verilmesini istedi. Güvendiği 50 civarında arkadaşıyla (ki Mustafa Kemal’de bunlar arasındadır) kaçak yolardan Mısır üzerinden Trablusgarp’a ulaştı. O dönemde Mısır, Osmanlı idaresinde olmayıp İngilizlerin işgalinde olduğu için, tebdili kıyafetlerle ve gizlice gittiler.

Trablusgarp’ta, Osmanlı yönetiminin bedevi dediği insanlardan kısa sürede 25.000 asker oluşturuldu. İtalyanları sahile mıhlandı. Enver Paşa bir yıldan fazla süre orada kaldı. İtalyanlar, Trablusgarp’ın içlerine ilerleyemedi.

Fakat bu başarı bir işe yaramadı. Çünkü Trablusgarp’a asker göndermemekle büyü bozulmuştu. O güne kadar Osmanlı Türk ordusunun sayısından çekinen devletler, Bu sessizlik karşısında Osmanlının içten çürüdüğünü, dıştan büyük görünen ama kof bir çınar haline geldiğini görmüş oldular. En küçük devletler bile cesaretlendiler. Hazırlıklarını yaptılar. Bir yıl sonrasında Osmanlıya karşı savaş açtılar. Kof çınara öldürücü darbe vurdular.

Bu darbenin etkisini azaltmaya çalışan, yine Enver Paşa oldu. Paşa, savaş sırasında Trablusgarp’ı bırakıp İstanbul’a gelemedi. Çünkü Trablusgarp’taki insanların tek güvendikleri kişi, Enver Paşa idi. Fakat sonunda onlar da ikna oldular. Bırakmak istemedikleri Enver Paşaya izin çıktı, İstanbul’a geldi. Hükümete rağmen, asi sıfatıyla kendi arkadaşlarının yardımıyla Edirne’yi geri aldı. Başaramasaydı, devlet onu asi ilan edecek ve idam edecekti. Çünkü Enver Paşa öyle olmasını istemişti.

Bu kısmi düzetmeye rağmen, onursuz Balkan yenilgisi sonrasında, hiçbir büyük Avrupa devleti, Osmanlı ile aynı safta olmak istemedi.  Sonuçta kof çınar halindeki Osmanlı Türkleri, devletlerini kaybettiler. Fakat Türkler, yeni bir yönetimle mücadele ederek yeni bir devlet kurdular. Bu olaylar yazımızın konusu dışında olduğundan, burada bahsetmeyeceğiz. Bu yazımızla anlatmak istenilen, Osmanlı yönetiminin Enver Paşayı dinleyerek, Trablusgarp’a asker göndermesi halinde, kof bir çınar durumuna geldiğinin anlaşılmayacağı ve Türk tarihinin en onursuz yenilgisinin alınmayacağını, dolayısıyla devletin çökmeyeceğini gözler önüne sermektir.

Bir başka yazımızda, Trablusgarp’a asker gönderilememesinin sebeplerini de inceleyeceğiz. Bu olayları yazmak istememizin sebebi, günümüz yönetimlerine ışık tutmak içindir. Mazlum ve masum insanların, bütün umutlarını bağladıkları insanlar tarafından terk edilmelerin veya ciddiyetle hareket edilmemenin yaşanmaması içindir.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.