EKONOMİDE TÜRKİYE ÖZELİNDE YAPILABİLECEKLER 1
(Tarihin Aydınlattığı Gelecek isimli kitabımın, Mayıs 2006 baskısından kısaltılarak yayınlanmaktadır.)
Türkiye’nin, Batı ile kıyaslandığında sermaye gücü yok sayılır. Türklerin sömürgeleri de yok. Başka milletler Türkleri kalkındırmayacaklarına göre, Türkiye’nin yapabilecekleri, kendisinin maddi ve manevi imkânlarıyla sınırlıdır.
Türklerin en önemli sermayeleri “insanları”dır. Bu nedenle, eğitimle ilgili öneriler bölümünde, insana yatırım konusunda titizlikle durdum. Türk insanının bilinçaltındaki özelliklerini hayata yansıtabilecek sistemler önermeye çalıştım. Çünkü kalkınma yalnız kanun ve tüzüklerle sağlanamaz. Gelişme ve başarı insanların düşüncelerinden başlar.
Türk insanı ticarete yatkınlığını gösterir bir şekilde, müteşebbislik kabiliyetini öne çıkarmış durumdadır. Gözü pek Türkler, günümüz dünyasının hemen her tarafında dolaşarak iş yapmanın yollarını aramaktadırlar. Belki de kaçak işçi olarak gittikleri ülkelerde iş sahibi olmaktadırlar. 1999 yılında İzmir ilinde düzenlenen İktisat Kongresi’ne, 51 değişik ülkede iş yapan Türk iş adamları katıldı.
Türk insanının bu özelliğinden yararlanılması şarttır. Girişimcileri desteklerken müteşebbislerin hem kendi, hem de toplum yararına işler yapabilmesi sağlanmalıdır. Girişimcileri desteklemek için aşağıdaki bazı tedbirler uygulanabilir.
Müteşebbisleri desteklemek için kurulan bugünkü kredi (borç) sistemi hatalıdır. Bugün devletten ve bankalardan uygun faizle borç alabilmesi için, kişinin önce “kredi almaya ihtiyacı olmadığını”, yani mal-mülk zengini olduğunu ispatlaması gerekir. Eğer bu şekilde davranmaz ise, normal yollardan ucuz kredi alması çok güçtür. Normal olmayan yollara başvurmak zorunda kalır.
Hâlbuki yapılması gereken; iyi bir projesi, geliştirmeye yönelik işi olan, maddeten güçsüz ama bilgili ve manen güçlü insanları desteklemektir. Verilecek kredilerin yerlerini bulması, uygun harcanması için başka tedbirler de alınmalıdır. İster teşvik kapsamında isterse teşviksiz yatırımlarda, müteşebbislere verilecek krediyi kullandıran kurum farklı olmalıdır. Bu kurumun yönetimi; devlet, meslek odaları, üniversiteler ve işçi sendikaları tarafından oluşturulabilir. Kurum ülke çapında önemli merkezlerde teşkilatlanmalıdır. Yatırımcılara ciddi danışmanlık hizmeti verecek şekilde bilgilerle donatılmalıdır. Verilen yatırım kredilerinin, her adımı takip edilmelidir. Bütün bu tedbirlere rağmen, istismar edenler şiddetle cezalandırılmalıdır.
Sermaye şirketlerinin yapısı, Türklere uygun değildir. Türklerde ortaklık anlayışı zayıftır. İki kişilik ortaklığın dışındaki birliktelikler uzun ömürlü olmamaktadır. Türkler arasındaki yardımlaşmanın etkili olabilmesi için, ya iki kişi ya da sülâle akrabası olmalıdırlar. Türklerdeki yüksek onur ve bağımsızlık isteği uzun süreli birliktelikler için engel teşkil eder. Türklerin özelliklerine en yatkın olan şirketler; şahıs, aile, sülâle firmalarıdır. Başarılı olanlar da bunlardır. Ancak aile ve sülâle şirketlerinde de, yetki ve sorumluluk alanlarını düzenleyen şirket anayasası oluşturulmalıdır. Türkler tek başlarına ister kişi, ister aile olsunlar çok daha başarılıdırlar. Savaşçı özellikleri ticarete yatkındır. Ama belirli savaşlar yani işler hariç, sürekli işbirliği yapmaya meyilli değillerdir. Bir Türkün başardığını üç Türk başaramayabilir. Aksine üç Türkün ortak olması kargaşa ortamı oluşturabilir. Bu nedenle sermaye şirketlerine değil, şahıs firmalarına öncelik verilmelidir.
Şahıs firmalarında, kişi, maddi ve manevi bütün varlığı ile sorumludur. Hâlbuki sermaye şirketlerinde sorumluluk, sermayeleri kadardır. Türkiye’de ise şirket kuruluşlarında sermaye genelde az gösterilmektedir. Dolayısıyla tek kişi, çok sayıda paravan şirketler kurdurarak, her türlü yolsuzluğu yapabilme şansına sahip olmaktadır.
Yüzlerce ortağı olan şirketler de, uzun vadeli olamayabilirler. Çünkü firmanın sahibi yoktur. Sadece ortaklar adına şirketi sahiplenmeye çalışan iyi niyetli olan ve olmayan yöneticiler vardır. Böyle bir yapının uzun süreli olması, nesilden nesile devredilebilmesi ihtimali azdır. Bu nedenle yurt dışında çalışan Türklerin birikimlerini Türkiye’de değerlendirmeleri için, sermaye şirketleri dışında başka yöntemler uygulanmalıdır.
Ticari firmalarda uygulanan vergi sistemi de hatalıdır. Yanlış uygulamalar insanları dürüst davranmaktan uzaklaştırır. Buradaki vergi kaçaklarını azaltmak için, başka yöntemler kullanılmalıdır. Bu konuda yapılabilecekler çok farklı başlıklar altında toplanabilir. Bu nedenle tekliflerimi konu içerisinde daha ilgili olan diğer çözüm önerisi bölümlerine de yaydım.
İş sahiplerinin, bilhassa hakiki şahıs firmalarının, özel harcamalarının önemli bir kısmı masraf kabul edilmemektedir. Bu durum, masrafları yapan esnafı başka yollara başvurmaya zorlar. Hâlbuki girişimciler harcamalarını ve ödedikleri cezaları gerçek şekilde işleyebilse, KDV uygulamasının da yaygınlaşmasına yardımcı olur, naylon faturanın da azalmasını sağlar.
Özelleştirme yapılacağında, öncelik verilecek Türk firmasında, dürüst köklü kuruluş veya güvenilir aile olması aranılmalıdır. Yabancılarla ortak olan Türk firmasında da benzer özellikler aranılmalıdır. Bu firmalara teknik yardım, ödemede kolaylık yaparak destek verilmelidir. Yoksa özelleştirmelerde hayal kırıklığı artar.
Yabancı yatırımcılara toplu satış yapılması hatadır. Özelleştirilecek kuruluşların hisselerinin önemli bir bölümünün satışı düşünülüyorsa, ancak yerli ve köklü firmalara yapılmalıdır. Yabancılar sadece yerli Türk firmalarıyla ortak olarak katılabilmelidir. Özelleştirme sonucu devir alınan bir iş yerindeki yerli firmanın hisselerini, sonradan yabancılara devredilmesini önleyecek hükümler konulmalıdır. AB ile yapılan antlaşmalarda bu konulara özel dikkat harcanmalıdır. Aksi takdirde sadece milli hassasiyetler açısından sıkıntı yaratmaz, vergi kaybına da neden olabilir.
Yanlış özelleştirmeler ve iyi incelenmemiş yabancı sermaye yatırımları, kapitülâsyonlardan daha zararlı olabilir.