PİYASA TANRISI VE GERÇEK TANRI
Piyasa tanrısı deyimini Harvard Üniversitesi eski ilahiyat profesörlerinden Harvey Cox, 1999’da yazdığı bir makalede kullanmış. Cox, makalesinde, serbest piyasa ekonomisinin, küreselleşen dünyada yeni bir din haline dönüştüğünü örnekleriyle anlatır.
Her teolojik dinin tepesinde “Tanrı” inancının yer aldığını, ekonominin tepe noktasındaki kutsalın ise, “Piyasa” olduğunu vurgular. Diğer dinlerin işleyişleriyle, piyasa dininin durumunu karşılaştırır. Benzerliklerini ortaya koyar.
Makalesinin sonunda, geleneksel dinler ile Pazar dininin arasındaki derin ayrılıktan dolayı, uzlaşma ihtimalinin olmadığı kanaatine varır.
İnsanlara “hiçbir zaman elindekiyle yetinme!” diyerek, nefisleri okşayan Piyasa dininin, diğerlerine göre daha avantajlı olduğunu düşünür. Diğer dinler toplumsal dengeyi hedeflerken, Pazar dini bireyselliği ve hareketliliği tercih etmektedir.
Ayrıca Piyasa dininin, diğer dinlerin mabetlerine dokunmadığını söyler. Gerçekten de Piyasa dini; Hindu mabetleri, Budist festivalleri, Katolik azizlerin türbeleri, Müslüman evliyaların türbeleri gibi yerlere, gelir merkezleri olarak bakar. Onların törenlerini teşvik eder diye düşünür.
İnsanlık açısından bakılınca acaba durum gerçekten Piyasa dininin lehine midir? Buna karar vermek için gerçek Tanrı olan Allah’ın dini ile aralarındaki farkları, Cox’un baktığından farklı bir gözle de incelemekte fayda var.
Piyasa dininde kazanmak için her türlü yalan ve hile geçerlidir. Gerekirse hiç suçu olmayan insanların bile ezilmelerine cevaz verir. Çünkü rekabette, kaybedene merhamet edilmez.
Allah ise, merhametlilerin en hayırlısıdır. Affı en geniş olandır. Hatalarını anlayıp dönerek, insanlara faydalı işler yapanları affeder ve destekler. Böylece kendilerini toparlarlar.
En zengininden en fakirine kadar her insanın, hayatında mutlaka, merhamet görmeye ihtiyacı olur. Ama eğer o insan, Piyasa tanrısının dediklerini yapmış, başkalarına hiç merhamet etmemişse, hiçbir insan ona merhamet etmez. Çünkü her insan nefis taşır. Dolayısıyla merhameti çok sınırlıdır. Yüce Yaradan’ınki gibi geniş değildir.
Piyasa tanrısı, insanların mutlu olmalarını istemez. Çünkü mutlu olan kişi, elindekilerle yetinir. Daha fazlası için gayret etse de, başkalarını ezmez. Hâlbuki Piyasa dininin ilk emri “elindekilerle yetinme!” şeklindedir. Elindekilerle yetinmesini beceremeyen şahıs, ister çok zengin ister çok fakir olsun, iç dünyasında daima mutsuzdur.
Cox, Piyasa dininde artık sadece köyler, ormanlar, göller dâhil her türlü maddi varlıkların değil, insan dâhil bütün manevi değerlerin, alınıp satılabilen bir meta olduğunu söyler. Hattâ insanların birbirlerine baktıklarında, üzerlerinde renkli fiyat kupürleri gördüklerini belirtir.
Bu anlayış başlangıçta zenginleri memnun eder. Kendi menfaati doğrultusunda insanları satın alabileceği için, işlerine gelir. Ama en yakınındaki aynı insanın, kendisinin verdiğinden fazlasını teklif edene dönerek, onu sattığını gördükçe, sinir küpü olur. Fazla vermenin sınırı da olmadığından, çare de bulamaz. Çare diyerek sarıldığı her teşebbüsü daha da batmasına sebep olur.
Sonunda, Piyasa dininde, kimse kimseye güvenemez hale gelir. Zengin bir insanın ve bir ülkenin düştüğü güvensizlik, yaşanabilecek en büyük azaptır. Piyasa tanrısının yolundan gidilerek de, bu azaptan kurtulma ihtimali yoktur.
Hâlbuki Allah’ın dininin temeli, güven üzerine kuruludur. İnsanlar azap çekmek şöyle dursun, güven içerisinde yaşarlar.
Piyasa dini yardımlaşmayı değil, rekabeti emreder. Rekabetin ise, kimi ne zaman bitireceği belli olmaz. En zengin ve en güçlü insan bile, rakipleri, kendi aralarında buna karşı birleşirlerse, hiçbir şey yapamaz.
Yüce Yaradan ise, yardımlaşmayı emreder. Her insanın hayatında, mutlaka, yardımlaşmaya ve destek almaya ihtiyacı olur. Geçmişte yardım etmeyen, gelecekte yardım alamaz.
Piyasa dininin kurallarını tam uygulayarak zenginleşmiş ülkelerde, insanlar arası ilişkiler menfaatlere dayanır. Bu durum insanların psikolojisini sıkça bozar. Kendisini ruhen rahatlatacak bir dost da bulamaz. Bir psikoloğa gider, ancak para vererek, psikoloğun kendisini dinlemesini sağlar. Bu durum tıpkı, Hıristiyanlık anlayışındaki para karşılığı yapılan günah çıkarma işlemi gibidir.
Yüce Yaradan’ın dininde bu görevi dostlar yapar. Hem de ücret alarak değil, aksine kendi cebinden masraf ederek onu rahatlatır.
Piyasa dininin, insanları bu kadar etkilemesinin bir sebebi de, diğer dinlerin yetkililerinin, verdikleri hizmetlerden ücret almalarıdır. Cox’a göre dualar, ayinler, kutsamalar, ruhsal şifalar, vaftizler, cenaze törenleri, muskalar hep ücret karşılığında yapılmaktadır. Müslüman ülkelerdeki benzer uygulamaların çoğu da ücretlidir.
Hâlbuki Yüce Yaradan’ın dininde bu işler için ücret alınmaz. Dualar, törenler, sohbetler, Kur’an ve Mevlit okumalar, hatta namaz kıldırmalar gibi işlemlerde hiçbir ücret talep edilemez. Allah bütün peygamberlerine “ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim Allah’ın yanındadır” demelerini öğütlemektedir. Peygamberlere verilen bu emir, bütün insanlar için geçerlidir. Peygamberler geçimlerini, dini hizmetlerinden değil, diğer mesleki çalışmalarıyla sağlamışlardır.
Piyasa dininin görünür bir diğer avantajı da, mülk anlayışındadır. Yüce Yaradan’ın dininde mülk Allah’ındır. İnsanlar, O’nun yeryüzündeki vekil yöneticileridir. Piyasa dininde ise mülk, insanoğlunundur. İstedikleri gibi tasarruf ederler.
Diyelim ki, Piyasa tanrısının yolundan giden bir kişi çok zenginledi. Ne kadar yaşarsa yaşasın elbet bir gün ölecek. Yaşarken hiç dostu olmayan, güvensizlik içerisinde, iç dünyasında huzursuz bir şekilde yaşayan bu kişi ölünce, mirası kimlere kalacak? En çok kızdığı ve kendisini aldattıklarından sürekli şüphe ettiği insanlara kalacak. Yani, her türlü riske girerek, hiç rahat yüzü görmeden bütün ömrünce yaptığı servetini, en sevmediği insanlar yiyecek.
Servetine bedavadan konan insanlar da Piyasa dininden olduklarından, serveti bırakana teşekkür etmeyecekler. Aksine ölen kişi sağlığında kendilerine kızdığı, ters davrandığı için, hakkında en kötü sözleri sarf ederek, serveti afiyetle yemeye çalışacaklar. Çalışacaklar diyorum, çünkü bu bedava servet için onların da rakipleri çok olacağından, yerken çok zorlanacaklar.
Hâlbuki mülkün asıl sahibinin Yüce Yaradan, kendisinin ise emanetçi olduğunu bilen bir kişi için durum farklıdır. Emaneti uygun bir şekilde kullandığı için hem yaşarken huzurlu olacak, hem de Allah’ın divanına rahat gidecek. Ahiret hayatı için de Yüce Yaradan’dan huzur bekleyecek.
Araf 32. ayet: “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızkı kim haram etti? De ki O, dünya hayatında insanlarındır, kıyamet günleri de yalnız onlarındır.”
Araf 27. ayet: “Ey Âdemoğulları, her mescid(e gidişiniz)de süs(lü güzel elbiseler)inizi alın; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez.”
Yüce Yaradan, dünyadaki canlı cansız bütün varlıkları, insanların faydalanması için en mükemmel bir şekilde planlamıştır. Bizim her iki dünya iyiliğimiz için de, bunlardan faydalanma sınırlarımızı çizmiştir. Sınır tanımayan Piyasa dini, bizleri, huzursuz bir dünya hayatından sonra helâk olmaya yönlendirirken, Allah bizleri, dünyada verdiği huzurdan sonra, Cennetine almaya çabalamaktadır.
Yüce Yaradan fiilini, bizim davranışlarımıza göre değiştirmektedir. Enfal 53. ayet: “Bu böyledir, çünkü bir millet kendilerinde bulunan (güzel meziyet)i değiştirmedikçe Allah, onlara verdiği nimetleri değiştirmez. Allah işitendir, bilendir.”
Demek ki, Cox gibi ilahiyatçıları umutsuzluğa sevk eden, Allah’ın dininin çeşitli isimler altında ve değiştirilerek uygulanıyor olmasıdır.
İnsanlardan, Allah’ın gerçek dinini öğrenip, Piyasa dininin çıkmazlarını anlayarak davranışlarını değiştirenler çoğaldıkça, dünyada ve ahirette huzur ve mutluluk artacaktır. Günümüzde, bu farkı görerek değişenlerin hızla artmakta olduğunu tespit etmek, bizleri mutlu etmektedir.
(Not: Cox’un “Nasıl olur da her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve her yerde hazır ve nazır olan iyiliksever bir Tanrı, dünyada kötülüklerin olmasına izin verir?” sorusuna İngiliz filozof Alfred North Whitehead’in “süreç teolojisi” ile cevap bulunduğu fikrini bir başka yazımızda irdeleyeceğiz.)