ŞEYTANIN VESVESELERİNDEN KORUNMA YOLLARI ÜZERİNE
Bu sitede şeytan hususunda iki ayrı makale yayınlamıştık. İlk makalemiz, “İslâm’da Şeytan Konusu” hakkında idi. Bu yazımızda, şeytanın neden insanlara musallat olduğu konusunda Kur’an ayetlerinden istifade ederek, fikirlerimizi ifade etmiştik. Yüce Yaradan’ın, meleklerden sonra yarattığını, meleklerden de, insanlara saygı göstermelerini istediğini görmüştük. Aslında bir melek olan şeytanın, Yüce Yaradan’ın bu isteğine karşı çıkmasıyla gelişen olaylar sonucu, insanlar ile şeytan birbirlerine düşman konuma gelmişti.
Birbirine düşman olan bu iki gurubun çatışmasında, Yüce Yaradan –bu makalemizde verdiğimiz Kur’an ayetlerinden anlaşıldığına göre- taraf olmamıştır. Her iki tarafa da özgürlük vermiştir. Ancak, insanlara karşı rahmetinden dolayı, her fırsatta insanları uyarmıştır. Fakat insanları, şeytana karşı koruma altına almamıştır. Yüce Yaradan, yine de insanlara şeytandan korunmanın yollarını göstermiştir. Şeytan ve şürekâsına karşı, özgür iradeleriyle ve ciddiyetle mücadele eden insanlara ise, Allah, rahmetiyle muamele etmiştir. Dolayısıyla böyle insanları lütfuyla korumuştur.
Bu sitede şeytan konusunda yayınladığımız bir diğer makalemiz “Şeytan, Hayatı Anlamlandıran Olgudur” şeklindeydi. Bu yazımızda şu fikre varmıştık:
“Eğer şeytan olmasaydı, insanlar, melek gibi olurlardı. Bu durumda, hem insanın hem de kâinatın yaratılmasındaki anlam çok değişirdi. Hattâ Yüce Yaradan’ın, Kur’an’da bahsedilen isim ve sıfatlarının bazısı anlamsızlaşırdı. Dolayısıyla Allah’ın mutlak kemali ve güzelliği tam olarak tecelli etmemiş olurdu ve bu durum Yüce Yaradan’ın hikmetine uygun düşmezdi.
Demek ki, insanın tamamen masum olması, yaratılış maksadına da uymuyor. Hattâ şeytanın olmaması, ahiret hayatının da varlığının anlamını düşürüyor. Cennet ve cehennemin anlamı kalmıyor.”
Şeytan, hayatımıza anlam kattığına göre, şeytanla mücadelemizin de, bu hayatta yapabileceğimiz en anlamlı işlerden olacağı açıktır. Bu mücadeleden galip çıkabilirsek, hem şimdi yaşadığımız hayatı anlamlandırmış oluruz, hem de ahiret hayatımızda huzuru bulma ihtimalimiz artar.
Peki, insan olarak bizler, Nisa Suresi 28inci ayetteki ifadeyle, zayıf yaratıldığımıza göre, şeytanla mücadele ederken nasıl bir yol takip etmeliyiz? Öncelikle moralimizi bozmamalıyız. Çünkü Nisa Suresi 76ıncı ayetiyle Yüce Yaradan, bizlere bildirdiğine göre, şeytanın hileleri de zayıftır.
Eğer bizler, yani şeytana karşı mücadele ederek, hem hayatımızı anlamlandırmak hem de ahirete umutla bakmak isteyenler, birlikte çabalarsak, şeytanın zayıf hileleri etkisiz kalır. Şeytanın elindeki en önemli silâh, insanlara vesvese vermektir. Bir diğer silâh ise, bizlerin şükredenlerden olmamızı engellemektir. Bunun için, bize, içi boş vaatlerde bulunur. Bizleri, İsra Suresi 64üncü ayette anlatıldığı gibi, aldatmaktan başka bir vaatte bulunmaz.
İnsan, kendi başına, şeytan ile mücadelesinde başarılı olamayabilir. Ancak başarma yolunda, önce, kendimiz mücadeleyi başlatmalıyız. Sonra, Yüce Yaradan’dan, bize verdiği zihin açıklığını, irade gücünü, mücadele azmini artırmasını niyaz etmeliyiz. Sabır ve sebat vermesi için dua etmeliyiz. Daha sonra, aynı yapıdaki kardeşlerimizle samimi bir şekilde görüşmeliyiz. İçten pazarlıklı davranmamalıyız. Çünkü kardeşlerimiz bilmese bile, Yüce Yaradan her düşüncemizi ve yaptığımızı biliyor. Eğer biz, içten pazarlıklı davranırsak, Yüce Yaradan, şeytanla mücadelemizde, bize olan lütfunu ve rahmetini keser, bizi şeytanla başbaşa bırakır.
Eğer bizlere, içimizden bazılarına karşı, onlardan umulmayacak tipte yanlış bilgiler verilirse, bu fikirlere itibar etmemeliyiz. Hiç vakit kaybetmeden, içimizdeki vesvesenin gerçeğini öğrenmek için gayret etmeliyiz. Gerçek hakkında şüpheye düşersek, kendi kendimize düşünerek sorgulamalıyız. Yüce Yaradan’ın bize verdiği akıl, vicdan ve iradeyi kullanmaya gayret etmeliyiz. İçimize düşen vesvesenin sonuçlarından sonraki adımlarının neler olabileceğine dair akıl yürütmeliyiz. Bu akıl yürütmeler sonunda, hem kendimizin hem de birlikte olduğumuz insanların faydasına olacağına inandığımız işleri yapmalıyız. Yine de kararsız kalırsak, kardeşlerimize danışmaktan çekinmemeliyiz.
Bu hususta Nisa Suresi 83üncü ayet bize yol göstermektedir: “Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Hâlbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.”
Bizlerin sergilediğimiz birlikteliğimize rağmen, içimizden şeytanın vesvesesine yenilenler çıkabilir. Bu duruma düşenlerin cezasını, Yüce Yaradan şöyle aktarıyor:
İsra Suresi 63: Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. “.
Ayete göre, şeytan da ceza alıyor. Aslında, şeytan, Araf Suresi 13üncü ayete göre, verilecek cezayı baştan kabul etmiş durumda. 13: (Allah) buyurdu: “Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın.”
Demek oluyor ki, şeytan zaten ceza alacak. Bu durumda, şeytanın yaptığı şey, yanına yoldaş bulmaya çalışmaktır. Eğer, bizler birbirimize sarılır, düşünerek ve sorgulayarak hareket edersek, şeytanın değil, bizim yoldaşlarımız artacaktır. Bizim yoldaşlarımızın sayısı ve kalitesi arttıkça, şeytan ve şürekâsının hileleri daha da zayıflayacaktır. Böylece karşılaşacağımız zorluklar azalacaktır.
Eğer bizlerin içerisinde, Yüce Yaradan’ın ilim verdikleri insanlar var ise, bunların durumu daha ciddidir. İlim verilen veya bazı hakikatleri yaşayarak gören insanlar, şeytana uyarlarsa, cezaları diğer sıradan insanlara göre daha fazladır. Bu insanlar, zaten ceza alacağı kesin olan şeytana yenilerek, kendi güzel geleceklerini kendi elleriyle mahvetmiş olurlar. Hem bu dünyalarını hem de ahiretlerini kaybederler.
Allah’ım, şeytan ve taraftarlarına karşı yaptığımız savaşta kazanabilmemiz için, bizlere verdiğin zihin açıklığını artır, irademizi ve mücadele gücümüzü artır. Bizim gibi düşünenlerle olan kardeşliğimizi artır.
Senin her şeye gücün yeter.