İNSANİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Bilindiği gibi insanın yapısında, nefsani duygu ve ruh ikilemi bir arada bulunur. Nefsani duygular, nefis olarak tanımlanır. Nefis, kelime anlamıyla güzel şeyler demektir. İnsan her zaman güzel şeylerin peşine düşer. Güzelliğin tanımı ve sınırı ise, her insana göre değişir.
Bazı insanlar, yeni elbiseler giymekten pek hoşlanmazlar. İnsanlar tarafından lüks olarak nitelenen araba, ev gibi eşyaları kullanmayı, lüks yerlerde yemek yemeyi arzu etmezler. Bu davranışlarının temelinde iki nedenden birisi bulunabilir. Birincisi, o kişinin çocukluktan itibaren yapısı böyledir ve zor değişir. İkincisi ise, dünya görüşü ile ilgilidir. Şık giyim, lüks araba ve ev gibi eşyaları kullanması durumunda, çevresindeki insanların kendisine dürüst davranmayacaklarını ve gerçekleri söylemeyeceklerini düşünürler. Hayatın bize öğrettiği bir gerçek, çevremizdeki insanlar zengin olsalar bile, biz lüks hayat yaşıyorsak, bize karşı tiyatro oynadıklarıdır. Sadece bizi öven güzel sözlerle konuşurlar.
Dolayısıyla biz de, çevremizdeki insanlar ister fakir, ister zengin olsunlar, onların bize dost mu düşman mı olduklarını anlayamayız. Biz daha sade bir hayat yaşadığımızda da, elbette, bize karşı tiyatro oynayanlar olacaktır. Fakat hiç olmazsa bazıları, en azından bizden etkilenerek, dürüst olacaklardır. O bazılarının dürüstlüğü, bizim gerçeklerin bir kısmını görmemize ve daha huzurlu bir yaşam sürmemize yetecektir.
Lüks bir restorandaki garsonun bize karşı davranışı ile salaş bir yerdeki garsonun tavrı arasında samimiyet farkı bariz bir şekilde hissedilir. Belki, yenilen yemeğin kaliteleri arsında fark yoktur. Bazı insanlar, garsonların kendilerine, dalkavukluk yaparak da olsa, güzel davranmasını isterler. Bu sebeple bol bahşiş vermekten hoşlanırlar. Bazıları, para vermek yerine, garsonla samimi diyalog kurmayı retcih ederler.
O halde, seçim her insanın kendisine aittir. Kişi hangi seçimi yaparsa yapsın, diğerini seçen için, yanlış diyemez. Çünkü bu uygulamalar, insanın yapısının doğal bir sonucudur. Dolayısıyla, kimsenin kimseye söyleyeceği bir sözü olamaz. Fakat lüks harcamalar, insanları satın almaya çalışmak veya insanlara karşı kibirle tepeden bakmak için yapılırsa yanlış olur. Kendi öz kazancı ile değil de, beytülmalin kasasından yapılırsa haram olur.
Bu nedenle, asıl olan bu seçimimizi, günah işleyecek şekilde yapmamaktır. Takdir edileceği gibi, kibirli davranmamız, günah işlememiz için bir başlangıç oluşturur. Yüce Yaradan, günahları, genel anlamda, büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Haram kabul edilen büyük günahlar hakkında, Enam Suresi 151 ve 152inci ayetlerde açıklamalar yapılmıştır. Yüce Yaradan, Kur’an’ında Tur Suresi 32inci ayette, büyük günahlardan kaçınmamız halinde bizim küçük günahlarımızla ilgili olarak Allah’ın rahmetinin genişliğini beyan etmektedir.
Ayrıca Nahl Suresi 61inci ayetten anladığıma göre, dünyada günahsız kimse yoktur. Demek ki, her insan hata yapar. Bu durumu halk arasında söylenen “hatasız kul olmaz” sözü çok güzel ifade etmektedir. Hata yapanlar arasında Yüce Yaradan’ın peygamberlerinin de olduğunu, Allah’ın onları uyarmasından anlıyoruz.
Dolayısıyla, hata yapmak insana mahsustur. Yaptığı hatayı anlayıp pişman olarak dönmek ise, insanidir. Pişman olmak, kişiyi kâmil insan olma merdivenine tırmandırmaya başlar. Pişman olmanın sonrasında güzel işler yaptıkça, kâmil insan olma merdiveninde yükselir.
Kimin daha kâmil insan olduğu hususunda, biz fikir yürütebiliriz. Fakat gerçeği, sadece Yüce Yaradan bilir. Bizim yargılamamız, dışarıdan gördüklerimizle sınırlıdır. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanında benzer bir ortam vardır. Romandaki üvey kardeş Alyoşa, mükemmele yakın bir kişidir. Miço (Mitya) ise, nefsani duygularının, şehvet arzularının peşinde koşan birini temsil etmektedir. Bu iki karakterden hangisinin, Tanrı’nın merhametine daha yakın olduğu konusu, hep tartışma konusu olmuştur.
Bu sebeple, karşımızdakiler hakkında karar verirken, ön yargılı olmamalıyız. Benzer şekilde, günahkâr bir insan olduğumuzu, dolayısıyla Tanrı’nın rahmetine mazhar olamayacağımızı düşünerek, umutsuz da olmamalıyız. Nitekim Hicr Suresi 56ıncı ayette, sapkınlardan başka kim umudunu keser denilerek, bize yol gösterilmektedir.
Allah’ın rahmetine kavuşmak için, en az günaha sahip insan olmak, yeter şart olabilir Fakat geçmişi yanlışlarla dolu bir insan, pişman olup kendisini düzeltmeye çalıştığında, belki de diğerine göre daha üst makama layık görülebilir. Ahiretteki makamları, sadece Yüce Yaradan belirler. Bize Kur’an’da yapılan uyarı, imtihanımızın biz ölünceye kadar devam ettiğidir. Bugün günahı az olan kişi, yarın belki, daha çok günaha girebilir. Bugün daha çok günahkâr olan bir kişi, yarın belki, Yüce Yaradan’ın mağfiretine mazhar olabilir.
O halde, yarışımız sadece kendimizle olmalıdır. Başka bazı insanlar, bize kötü veya güzel örnek olabilirler. Ama kötü örnek olanların yaptıklarının tam tersini yaparak veya güzel örnek olanları tam taklit ederek bir yere varamayız. Çünkü Yüce Yaradan, her birimizi farklı yapıda ve özelliklerde yaratmıştır. Biz istesek de başkası olamayız. Bu sebeple, Allah’ın, her birimizi, kendi özelliklerimize ve kendi özgür düşüncemizle yaptıklarımıza göre değerlendirmesi ihtimali kuvvetlidir. Asıl olan, önce kendimize, sonra çevremize karşı dürüst olmamız, adaletle hükmetmeye gayret etmemizdir. Bu yarışta bize yol gösterecek olan da Allah’ın kutsal kitapları olmalıdır. Kutsal kitapların içerisinde en güvenilir olanı, içerisinde birbiriyle çelişen ifadelerin bulunmadığını gördüğümüz kitaptır.