ENERJİ TÜKETİMİ, BÜYÜME VE İSTİHDAM İLİŞKİLERİ

ENERJİ TÜKETİMİ, BÜYÜME VE İSTİHDAM İLİŞKİLERİ

 

Ülkelerin maddi gelişmişlikleri kıyaslanırken temel alınan birinci değer, kişi başına düşen gelir tutarıdır. İkinci göstergesi de, enerji tüketimidir. Enerji tüketimi ile milli gelir arasındaki ilişkinin benzer oranda bir doğru orantı içerdiği düşünülür. Enerji kullanımındaki artışın, büyümeyi sağlayacağı varsayılır. Büyümenin de doğal olarak, hem istihdamı hem de milli geliri artıracağı hesaplanır.

Konumuzla ilgili olarak çok fazla istatistik vermeyeceğiz. Bazı sanayileşmiş ülkelerden kısaca örnekler vereceğiz. Her okuyucu kendi ülkesindeki rakamlara ulaşırsa, sonucun bizim vereceğimiz rakamlar doğrultusunda geliştiğini görecektir.

Sanayileşmiş ülkelerin başlarında eski haliyle Batı Almanya gelir. Batı Almanya’da 1965-75 yılları arasında konumuzla ilgili bir hesaplama yapılır. Bu on yıllık dönemde, sınai üretimin %41,2 arttığı görülür. Buna karşılık, enerji tüketiminin sadece %11,9 arttığı anlaşılır.

Benzer hesaplama Fransa’da da yapılır. Fransa’da aynı dönem için sanayi üretimindeki %41 civarında bir artış için, enerji tüketimi %18,9 artar.

Demek ki, sanayi üretimindeki artış, enerji kullanımına göre katlayarak artmıştır. Bu ilişki, doğru orantı olarak tanımlanamaz. “Aralarındaki ilişki aynı doğrultudadır” şeklinde bir ifade daha doğru olacaktır.

Tüketilen enerji ile istihdam arasındaki ilişkiyi gösteren bir araştırmayı ABD Ford Vakfı yapmış. Vakfın araştırma yaptığı 15 sanayi dalı, sanayinin kullandığı enerjinin %45’ini tüketmektedir. Fakat bu 15 sanayi dalının, sanayideki istihdamın sadece %6’sını sağlamaktadır.

Buradan da anlaşılan odur ki, enerji tüketimi ile istihdam arasındaki ilişki bizim düşündüğümüzden farklı gelişmektedir. Çok enerji tüketiliyor olması, çok istihdam sağlamamaktadır.

Bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Verimlilikte sağlanan artış, enerji kullanımını artırmadan, üretimi çoğaltmaktadır. Otomatik makinelere geçiş, birim üretim başına olan enerji tüketimini azaltmaktadır. Bu sisteme geçiş aynı zamanda istihdamı da ters yönde etkilemektedir. Benzer şekilde robot kullanımı da öncelikle istihdamı azaltmaktadır. Robotlar enerji kullanımını da azaltmaktadır.

Hâlbuki verimlilikteki artışlar, otomatik makinelere geçiş, robot kullanımı gibi hususlar, maddi büyümeyi artırırlar. Ancak maddi büyüme artmasına rağmen, enerji tüketimi bazen çok daha az artmakta, bazen ise azaltmaktadır. Benzer şekilde, maddi büyümedeki artış, istihdamı da aynı oranda artırmamaktadır. Hattâ bazen daha da azaltmaktadır.

Büyüme, enerji tüketimi ve istihdam arasındaki ilişkinin çok daha farklı olduğunun gözlemlenmesi de mümkündür. Maddeten kalkınmış ülkelerde 2000’li yıllarda izlenen bir durum, maddi büyümede artış görülürken, enerji kullanımında ve istihdamda azalma görülmektedir. Bu durumun sebebini halk deyişiyle şöyle açıklayabiliriz. Sanayileşmesini çok ileriye taşımış ülkeler artık üretimlerini de “yükte ağır, pahada hafif” imalatlardan, “yükte hafif, pahada ağır” konulara yönlendirmişlerdir. Bu sebeple üretimin parasal boyutu ve dolayısıyla büyüme artarken, hem enerji tüketimi hem de istihdam düşmektedir.

Bu sonuç, ülkeler arasındaki maddi büyüme makasının küçüklerin aleyhine olacak şekilde açılmasına sebep olmaktadır. Fakat sadece bu sonuçla kalmamaktadır. İstihdamın azalması, aynı ülke içerisinde işsizlerin artmasına sebep olmaktadır. Artan işsizliğin oranını düşürebilmek için, işsiz kalan insanlar hizmet sektöründe istihdam edilmektedir. İnşaat, temizlik, güvenlik gibi alanlarda istihdam edilen insanların elde edebilecekleri gelirler, “yükte hafif, pahada ağır” işlerde veya “finans” sektöründe çalışanlara göre çok daha az olmaktadır.

Çalışanlar arasındaki bu ücret farklılıkları, gelir dağılımındaki eşitsizliği artırmaktadır. Günümüzde ABD’de, kişi başına düşen gelir 40.000 dolar civarındadır. Fakat bilindiği gibi, Amerika Birleşik Devletlerinde kişiler arasında gelir farklılığı çok yüksektir. En zengin ve en fakir %20 arasındaki farkın en yüksek olduğu sanayileşmiş ülke, ABD’dir. Bu sebeple ABD, Toplumsal Sorunlar Endeksinde, kalkınmış ülkeler arasındaki en kötü yerdedir.

Benzer kişi başı gelire sahip olan Norveç ise, Toplumsal Sorunlar Endeksinde, Japonya’dan sonraki en iyi durumdadır. Çünkü gelir dağılımındaki eşitsizlik, yani en yüksek %20 ile en düşük %20 arasındaki fark, Japonya ve komşusu Finlandiya’dan sonra en düşük olan ülkedir. İsveç de farkın düşük olduğu bir ülkedir. Fakat hem Finlandiya’nın hem de İsveç’in kişi başına düşen milli gelirleri Norveç’ten düşüktür.

Bu sitede daha önce yayınladığımız “Maddi ve Manevi GSYİH Birlikte Olmalıdır” başlıklı makalemizde bu konulardaki fikirlerimizi ifade etmiştik. Sadece kişi başına düşen milli gelir ve enerji tüketimi ile kıyaslama yapmanın yanlışlığını belirtmiştik. Manevi GSMH diyebileceğimiz sağlık, güvenlik ve huzur gibi hususların da karşılaştırılması gerektiğini vurgulamıştık. Gelişmişliğin göstergeleri olarak serdettiğimiz düşüncelerimizi, aynen şöyle sıralamıştık:

“Gelişmişlik, tek başına, bir ülkenin dünya ekonomisi içerisinde kaçıncı sırada olduğu ile ölçülemez.

Gelişmişlik, tek başına, kişi başına düşen milli gelir ile ölçülemez.

Gelişmişlik, tek başına kişi başına düşen elektrik tüketimiyle ölçülemez.

Gelişmişlik, tek başına, insani gelişmişlik ile ölçülemez.

Gelişmişlik, tek başına, sosyal yaşamla ölçülemez.

Gelişmişlik, tek başına, bireylerin mutluluk ve huzurluluk oranıyla ölçülemez.

Uzun söze gerek yok. Kalkınma ve gelişmişlik, bütün yönleriyle birlikte olmalıdır. Gelişmişlik, maddi ve manevi alanda ele ele yürümelidir. Tıpkı insanların büyümeleri gibi, dengeli olmalıdır. Aksi takdirde bir tarafı aksak kalır.

Bir ülkenin maddi ve manevi gelişmişliğindeki dengesizlik oranı arttıkça, o ülkenin sıkıntıları da artar. Ülkelerin sıkıntıları ise, bulaşıcıdır. Diğer ülkeleri, dolayısıyla dünyayı etkiler.”

Gerçekten de uzun söze gerek yok!

Bu yazı Ekonomi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.