ÜLKELERİN ZENGİNLİĞİNİN KAYNAKLARINDAKİ DEĞİŞİM

ÜLKELERİN ZENGİNLİĞİNİN KAYNAKLARINDAKİ DEĞİŞİM

 

Ulusların Pazarlanması kitabının yazarları (P.Kotler, S. Jetusripitak, S. Moesincee) bir ülkenin kaynaklarını aşağıdaki dört başlık altında toplanmıştır.

  1. Tabii sermaye : Doğal kaynaklar,
  2. Fiziki sermaye : Makine, inşaat, kamu varlıkları,
  3. İnsan sermayesi: İnsanının bilgi ve verimlilik seviyesi,
  4. Sosyal sermaye : Aile, topluluk, cemaat, sivil kuruluşlar.

Bu dört kaynaktan hepsine birden sahip olan ülkeler daha güçlü hale gelmişlerdir. Avrupalılar, kendilerinde olmayan doğal kaynakları 1492 keşifleri sonrasında işgal ettikleri yeni yerlerden elde etmişlerdir. Yuval Noah Harari’nin tanımıyla “uzaydan gelen işgal” gibi bir sonuç doğuran bu keşifler, hiç kimsenin hayal edemeyeceği imkânlar oluşturmuştur. Küçücük bir toprağı ve güçlü komşuları olan Hollanda, dünyanın öbür ucunda (Endonezya gibi) koloniler oluşturabilmiştir. Benzer şekilde hiçbir ciddi doğal kaynağı ve diğer sermayeleri olmayan küçük bir ada ülkesi olan İngiltere, hiç bilinmeyen bir kıta olan Avusturalya’yı kolonileştirebilmiştir.

Fakat bu durum, 20inci yüzyılın başlarında değişmeye başladı. Önce Avrupalılar, paylaşım konusunda birbirlerine karşı 2 dünya savaşı çıkaracak kadar açgözlülük yaptılar. Sonra, 20inci yüzyıldan itibaren diğer milletler de uyanmaya, kültürel seviyelerini yükseltmeye başladı. Sonuçta Avrupalıların hegemonyası çökmeye başladı. Bu çöküşü durdurmak için, çeşitli tedbirler aldılar. Aldıkları tedbirlerin en büyük destekçisi, bilimsel gelişmeleri teknoloji haline getirmeleri oldu.

Teknolojik üstünlük mücadelesi çok önemliydi. Bunun önemini perdelemek için, dünyadaki mücadelenin NATO Paktı ve Varşova Paktı arasında yapıldığı izlenimi verdiler ve perdelemekte başarılı oldular. Nitekim 1976 yılında üyesi olduğum Teknik Elemanlar Derneğinin yayın organında yazdığım bir yazıda “dünyada NATO Paktı- Varşova Paktı mücadelesi yoktur, teknolojik üstünlük mücadelesi vardır” dememe rağmen, çevremdeki insanların bile çok azını ikna edebildim.

Maddeten kalkınmış ülkelerin günümüzdeki zenginliğinde, insan sermayesi ve teknik bilgi daha önemli hale geldi. Fiziki sermayenin etkisinden daha çok, bankalar gibi karmaşık sistemler etkili olmaya başladı.

Osmanlılar döneminde, zeki çocuklar İstanbul’a getirilip Enderun denilen mektepte yetiştirilirlerdi. Buradan yetişen ve farklı halklara mensup olan insanlardan, devlete hizmet etmeleri beklenirdi. Ama bu uygulama, sadece devlet yöneticisi yetiştirmeyle ve çok küçük bir gurupla sınırlı kaldı. Hâlbuki günümüzde dünyanın bütün devletlerinin okulları, maddeten kalkınmış ülkelere kalkınmışlık oranında hizmet ediyor. Bu okullar, kendi ülkelerinden daha çok, gelişmiş ülkelere faydalı oluyor. Hem de kalkınmış ülkelerin neredeyse hiçbir katkısı olmadan.

Eğer, gelişmiş ülkelerin zenginliklerinin devam etmesinin önemli bir etkeni, dünyanın bütün ülkelerinde yetişen zeki insanların yaptıkları bilimsel ve teknolojik çalışmalar yapması ise, bu gelişmeden diğer ülkeler de pay sahibi olmalıdır. Bu pay sahibi olma konusu, “bu insanı biz okuttuk, parasını isteriz” şeklinde olmamalıdır. Bu anlayış insanların özgürlüğü düşüncesiyle çelişir. Ayrıca o kişiler, kendi ülkelerinde kalsalar, belki de bilimsel ve teknolojik hayata aynı katkıyı sağlayamayacaklar. Ama zenginleyen ülkeler ve şirketler de, diğer ülkelerin haklarını vermelidir. İster yardım şeklinde, ister teknolojiyi diğer ülkelere daha ucuza satmak şeklinde, isterse bazı yatırımları başka ülkelere kaydırma şeklinde olsun, haklar, mutlaka ödenmelidir.

Günümüzde, ülkelerin beşeri sermaye ve teknik bilgi seviyeleri çok önemli ise ve insanları da dünyanın bütün ülkeleri yetiştirmekte ise, buradan oluşan zenginliğin paylaşılmasından doğal bir şey olamaz.

Ülkelerin zenginliklerinin kaynağında yaşanan bu değişim, eski imparatorluk anlayışını da çökertti. Artık günümüzde bir bölgeyi veya bir ülkeyi (kalkınmalarının temelinde yoğun petrol kaynağına sahiplik olan bölgeler hariç) işgal etmenin bir anlamı kalmadı. İşgal için yapacakları harcama, işgalden elde edeceklerinden mutlaka çok daha fazla olacaktır. Dünya kamuoyu önünde düşecekleri haksız konumu da eklersek, artık eski anlamda işgallerin olması ihtimali çok düşüktür.

Zenginlikler mümkün olduğunca paylaşılırsa, düşmanlıklar da azalacaktır. Eğer, insanlığın gelişimini tetikleyen bu ortak beşeri kaynağın sonuçları, mümkün olduğunca paylaşılmazsa, işte o zaman, dünyamız, geçmişe göre çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşabilir.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.