NEBE SURESİNDEN ANLADIKLARIM

NEBE SURESİNDEN ANLADIKLARIM

 

Nebe kelimesinin anlamı, haber demekmiş. Haber verilen şeyler, karşı tarafın bilmediği konulardır. Bizim bildiğimiz bir konuyla ilgili bize haber verilmesine gerek yoktur. Haberi öğrendikten sonra, o konuyla ilgili kararlarımızı, edindiğimiz bilgiler doğrultusunda veririz. Verdiğimiz kararlardan da sorumlu oluruz.

Nebe Suresinde, bizim bilmediğimiz ölüm ötesi konulardan da bahsedilmektedir. Surenin 4 ve 5inci ayetinde, bu haberi ilerde (bizzat göreceğimiz için) bileceğimizden bahsedilmektedir. Bir yandan da, ileride göreceklerimizin hakikat olduğuna bizi hazırlamak için, 17inci ayete kadar, bu dünyada bize verilen nimetlerden bahsedilmektedir.

Eğer biz; tabiatı, gökyüzünü, geceyi gündüzü, eşler halinde yaratılmamızı, bize sunulan nimetleri ve değerlerini sorgularsak, ahiret hayatında bize verileceği söylenen nimetlere olan inancımızın artacağı açıktır. Dolayısıyla, ahiret hayatındaki nimetlere ulaşabilmek için gerekli gayreti göstermeye çalışırız.

Surenin 17inci ayetinde, hüküm ve ayırma gününden bahsedilir. Hükmün, Yüce Yaradan’ın ayetlerini yalanlayanlarla, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar arasında verileceği anlatılır. Bu iki gurup hesap gününde ayrılırlar. Ayetleri yalanlayanlar, cehenneme gönderilir. 30’uncu ayete göre, ayetleri yalanladıkları için cehenneme gönderilenlere azap vardır ve onlara “artık bundan sonra azabınızı artıracağız” denilir. Çünkü 27inci ayette aktarıldığı gibi, onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.

31inci ayetten itibaren, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara ahiret hayatında verilecek nimetlerin bazıları bahsedilir. Ancak bu anlatımlardan, bilhassa 33üncü ayetle ilgili yapılan yorumların birçoğunda, maalesef Diyanetin yorumunda da, cennettekilere hizmet edecek “kendileriyle bir yaşta, göğüsleri yeni çıkmış kızlar” bahsedilir. Din âlimi bilinenler bu ifadeleri kullanınca, halk, burada bahsedilmeyen ayrıntıları kendiliğinden ve nefsinin isteği doğrultusunda düşünmeye başlıyor. Dolayısıyla cennet, sanki Hasan Sabbah’la ilgili olarak bahsedilen sahte cennete benzetiliyor.

Bu ifadelerin yanlışlığını, bu sitede yayınladığımız “Cennet Kadınları Tanımı Üzerine” başlıklı makalemizde geniş açıklamalarla anlatmaya çalıştık. Bu yazımızın bir bölümünde şu fikre vardık:

“Bu durumda (yani, kelimelerin Arapçaları ve aynı âlimlerin aynı kelimeleri diğer bazı ayetlerdeki tercümeleri dikkate alındığında) 32, 33 ve 34üncü ayetler, birbiriyle bütünlük içerisinde, şöyle tercüme edilebilir: “Bahçeler var, bağlar var. Birbirine denk daneler (var). (ürünlerin makbul olanı birbirine denk olanlarıdır), (dolayısıyla, bahçeler ve bağlardaki bu güzel ürünlerden oluşan) dopdolu kadehler (var).”

Takdir edileceği gibi, Kur’an’ın, konuları anlatırken takip ettiği yöntemdeki bütünlük dikkate alınınca, 32 ve 34üncü ayetlerde, bağlar, bahçeler, daneler şeklinde aynı konu bahsedilirken, çok farklı bir hususun, yani “tomurcuk göğüslü kızların” aradaki 33üncü ayette bahsedilmesi düşünülemez. Hem Kur’an’ın anlatım yöntemine terstir, hem de normalde insanların sunum tarzına uymaz.”

Aslında, 33üncü ayetin yorumlarında bu ifadeleri kullananların, Yüce Yaradan’ı hangi konuma düşürdüklerini bir düşünseler, hemen secdeye kapanıp, ağlayarak binlerce defa tövbe etmeye çalışacaklarını düşünüyorum.

Konumuza tekrar dönersek, Yüce Yaradan, cennete aldığı kullarına vereceği nimetlerin bir kısmını 31-34 ayetleri arasında bahseder. 35inci ayetinde, “orada ne bir boş söz işitirler ne de yalan” denilir. Çünkü cennete girebilmeyi hak edenler, zaten boş konuşmayan ve yalan söylemeyenlerdir.

Nebe Suresinin tercümesinde yapılan ikinci hata, 36,37 ve 38inci ayetlerin anlatımında yapılmaktadır. Bu tercümeleri yapanlar da, tıpkı, 33üncü ayeti tercümelerinde yaptıkları hata gibi, Yüce Yaradan’ı çok yanlış anlatmaktadırlar.

36,37,38: “Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahman’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahman’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. “

Yukarıdaki tercümelerden, cennete giden kulların hiçbirisinin Allah’a hitap edemeyeceği, ancak izin verilenlerin konuşacağı, onların da doğruyu söyleyeceği anlaşılmaktadır.

Bu anlatımlara göre karşımıza iki yanlış çıkmaktadır. Biri, cennetteki kulların Allah’a hitap edemeyecekleridir. İkincisi, izin verilenlerin doğruyu söyleyecek olanlar olduğudur.

Şimdi bu tercümeleri hep birlikte irdeleyelim.

İkinci husustan başlayalım. Konuşmasına izin verilenlerin, doğruyu söyleyecek olanlar olduğu konusuna bakalım.

Nebe Suresi 35inci ayetinde Yüce Yaradan, “orada ne bir boş söz işitirler ne de yalan” diyordu. Cennete kabul edilecek kadar düzgün olanların, orada boş söz ve yalan söylemeleri beklenemez. Belki de din âlimleri, 38inci ayetle ilgili tercümelerini, sadece Allah’ın konuşmalarına izin verdikleri böyledir, diğer cennet ehli boş konuşan ve yalan söyleyenlerdir diye düşünerek yapmış olabilirler. Eğer böyleyse, Allah’ın kullarını cennete alma yöntemini sorguluyorlar demektir. Eğer din âlimleri, cennetteki kullar, kendi aralarında konuşurken boş sözler sarf ediyor ve yalan söylüyorlar, ama Allah sorunca düzgün oluyorlar diye düşündülerse, yine ayetin ruhuna aykırı fikir yürütüyorlar demektir.

Hatalı anlatımdaki birinci hususa gelince; bu tercümelerden, Allah’ın cennetteki kullarına konuşma yasağı koyduğu anlamı çıkmaktadır. Yani, haşa! Yüce Yaradan despot bir kral, kendisinin seçip yanına aldıklarına bile, “sen sus, sen burada konuşamazsın” gibi sözlerle susturuyor anlamı çıkar. Dünya hayatımızdaki tecrübelerimize göre, despot bir şekilde davranan bir kişinin, aslında kendi hatalarını örtmeye çalıştığını çok iyi biliriz. Dünyadaki bu bilgilerimizin ışığında, Yüce Yaradan için yapılan ayet tercümelerine tekrar bakalım. Bu anlatımlar, Allah’ın adaletinin zerrece şaşmayacağı ve rahmetinin en geniş olduğu inancımızla tam zıttır.

Ayetlerin tercümeleri yanlışsa, peki, Yüce Yaradan bu ayetlerinde bizlere ne anlatmak istemiş olabilir? Bu hususta daha gerçekçi bir fikre ulaşabilmemiz için, hem önceki ayetlere bakmamız, hem de Yüce Yaradan’ın adaletinin zerrece şaşmayacağı ve rahmetinin en geniş olan olduğunu birlikte düşünmeliyiz.

Nebe Suresinin 6-16ıncı ayetlerinde, Yüce Yaradan, bize dünyada verdiği nimetlerin bazısından bahsediyor ve bizleri 17inci ayetinde uyarıyor. Şimdi anlatılanları düşünelim. Tek olan Tanrı’nın bu dünyada genel olarak verdiği hangi bir nimeti eksik veya yanlış diyebiliriz? Güneş ve yıldızların nasıl olmasını düşünebiliriz? Taşları, madenleri, bitkileri, hayvanları (karada, denizde, havada) düşündüğümüzde ne eksik diyebiliriz? Vücudumuzdaki ihtiyacımız olan vitaminlerden hangisi doğada yok? Covid salgını sırasında özel hastaneye yatınca yüksek paralar karşılığı aldığımız havayı, her yerde, yatarken, otururken, koşarken, yüzerken bile bedavaya almıyor muyuz?

İşte Yüce Yaradan, ayetlerinde, bu dünyada bize verdiği bu nimetlerden çok daha fazlasını cennetteki kullarına verdiğini bahsediyor. Ondan sonra da cennetteki kullarına soruyor, hangi bir nimeti eksik veya yanlış buluyorsunuz, söyleyin diyor. Ayete göre, hiçbir kul, eksik ve yanlış hiçbir nimet bulamadığı için, kendisinde konuşacak güç bulamıyor. Yani Allah, kullarını “susun, siz burada konuşamazsınız” diye susturmuyor. Aksine, kullar bunca nimet karşısında, Yüce Yaradan’ın muhteşemliği önünde itiraz edecek hiçbir şey bulamıyorlar. Konuşanlar da, Allah’ın vaadinin en hak vaat olduğunu yaşayarak gördükleri için, doğruyu söylüyorlar.

Hem aynı surenin önceki ayetleri, hem Yüce Yaradan’ın zerrece haksızlık yapmayacağı, hem en hak vaadin Allah’ın vaadi olduğu, hem de Allah’ın rahmetinin genişliği açısından bakılınca, 38inci ayetin tercümesi şöyle olur:

“O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. (Rahman’ın verdiği nimetlerin muhteşemliği karşısında) hiç kimse konuşacak (itiraz edecek) söz bulamaz. Konuşanlar da, verilen nimetleri tasdik ederek doğruyu söylerler.”

Diğer taraftan, konuşma ve özür dileme izni olmayanlar, dünyada iken Yüce Yaradan’ın ayetlerini yalanladıkları için cehenneme gönderilenlerdir. Mürselât Suresi 77/36: “Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.”

Hâlbuki cennete girenler, Yüce Yaradan’ın sevdiği kullarıdır. İnsanlar sevdiklerine “sen sus, sen konuşamazsın” demezken, hepimizin Tanrı’sının, hem de Enam Suresi 12inci ayetinde, “kullarına rahmet etmeyi üzerine yazdı” demesine rağmen, sevdiklerini haksız yere susturması düşünülebilir mi?

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.