KADINLARIN ÇALIŞMALARININ GÖRÜNMEYEN YÖNLERİ ÜZERİNE
Bu makalemizde, iş hayatında çalışan kadınlarımızın durumunu irdelemeye çalışacağız. Ancak, yaşadığım çocukluk döneminde evde çalışan annelerimizin günlük hayatından bir kesit sunmak istiyorum. Ben kasabada doğdum. Ama köylerdeki yaşam da, kasabaya benzerdi ve daha zorlu idi. Günümüz dünyasında halen benim anlatacaklarıma benzer veya daha zor şartlarda yaşayan yüz milyonlarca insan var.
Evimizin bütün duvarları kerpiçtendi. Sadece oturduğumuz iki odanın penceresi vardı. Evin, oda dışındaki bölümleri, damdan ve sokaktan gelen toz içerisindeydi. Evde çeşme yoktu. Ama biz yine de şanslı idik. Çünkü evimizde kuyu suyunu çıkarmak için tulumba vardı.
Evde küçük çaplı bir ahır ve birkaç büyükbaş hayvan vardı. Birçok evde küçükbaş hayvan da vardı. Buzdolabı diye bir şey bilinmezdi. Sabun çok kıymetli idi ve el yıkamada kullanılırdı. Çamaşırlar kil ve kül ile yıkanırdı. Yemekler odun ateşiyle tandır şeklindeki ocaklarda pişerdi. Günümüzde iptidai olarak görülen gazocağı çıktığında hanımlar bayram etmişlerdi. Evlerde elektrik yoktu.
Yukarıda saydığımız ve saymadığımız diğer müşkül şartlarda annelerimizin günlük yaşamları kısaca şu minvalde idi. Bilhassa kışın sabah namazdan sonra yatılmazdı. Ahırdaki hayvanların, her mahallede belli bir yerde toplanan hayvanların arasına katılması için götürülmesi işini anneler yapardı. Çocuklar 10 yaşına geldiğinde görev çocuklara geçerdi. Sabah çorbasını anneler hazırlardı. Evlerde erkeğin anne babasıyla birlikte oturulurdu. Dolayısıyla onlar da kahvaltı ve yemek gibi hizmetleri evin gelininden beklerlerdi. Yemekler günlük yapılmalıydı. Çamaşırlar elde ve odun ateşinde ısıtılarak yapılmalıydı. Evin süpürülmesi, misafir gelecekse özenle temizlenmesi, misafir için hamur işi ikramlıklar yapılması, annelerin göreviydi. Suların kuyudan çekilmesi yukarı eve taşınması ve çocuklar 8-10 yaşına gelene kadar, banyo yaptırılması annelerdeydi. Büyükbaş hayvanların ahırının temizlenmesi, hayvanların sütlerinin sağılması, yemlerinin verilmesi annelerin işleri arasındaydı.
Ramazan aylarında sahura iki saat erken kalkıp, yemeklerin hazırlanması, annelerin baş görevlerindendi. Kışlık yiyeceklerin kurutulması, turşuların yapılması annelere emanet idi. Etlerin evdeki mekanik kıyma makinesi ile çekilip, etin kendi yağıyla kavrularak kışa hazır edilmesi, anneleri beklerdi. Tarla veya bahçe varsa, oralardaki işlere yardım etmek veya oralarda çalışanlara yemek hazırlamak annelerin göreviydi. Fırınlardan ekmek alınmaz, evlerde 4-5 kadın birleşerek kışlık yufkaları hazırlardı. Dolayısıyla bir kadın 5 evin yufka hazırlanmasına yardım için çalışmak durumundaydı. Annelerimizin bunca işleri arasında en az ilgilendikleri çocuklarıydı. 8-10 yaşına gelmiş çocuklar, ailenin hayatına ortak olmaya, yani sorumluluk yüklenmeye başlarlardı.
Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız bütün bu zorlu işlerin hiçbirisi, ekonomi göstergelerinde bahsedilmezdi. GSYİH hesabına katılmazdı. Bütün bunları dışarıdan birisine para ödeyerek yaptırmaya çalışsak ne kadar ödememiz gerekirdi siz karar verin.
Günümüzde, kadınların bir bölümü, iş hayatında çalışmaya başladı. Eğer resmi olarak çalışıyorlar ve resmi kayıtlı bir maaş alıyorlarsa, bu maaşları sayesinde GSYİH hesabına girmeye başladılar. Ama hem işlerinde gayri resmi konumda çalıştırılanların (evlerde temizlik işlerinde, tarım işçisi olarak veya bir işte sigorta yapılmadan çalışanlar), hem de bir başka işte resmi çalışanlar da dâhil, bütün hanımların kendi evlerinde yaptığı çalışmalar, GSYİH hesabına girmemektedir.
Hâlbuki gündüz işte çalışan kadınlar, akşamları evlerinde de ev işlerinde çalışıyorlar. Elektrik, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi gibi kolaylıklar olsa da, bunları çalıştıranlar çoğunlukla bayanlarımız. Yemekleri yapanlar ise genelde bayanlarımız.
Çocuklarıyla ilgilenenler, yine kadınlar. Yapılan araştırmalara göre, günümüzde ABD, Avrupa, Türkiye gibi ülkelerde, çalışan anneler, çocuklarıyla, 1970’lerin ev kadını annelerinden daha çok vakit geçiriyorlar. Çocuklar, gündüz kreşte, okulda veya büyükannelerin yanlarında olduklarından, annelerini özlüyorlar. Dolayısıyla akşamları annelerini kendileriyle ilgilenmeye zorluyorlar. Kadınların, hem ücretli bir işte çalıştıklarını, hem de evde ücretsiz olarak çalıştıklarını hesaba katarsak, çalışan kadınların, erkeklerden biraz daha fazla çalıştıklarını söylemek yanlış olmaz. Bu gerçeği gören erkeklerin bir kısmı, ev işlerinde hanımlarına yardımcı olmaya çalışmaktadırlar.
Günümüzde ailelerin yapısı, “çocukşahi” olarak görülüyor. Dolayısıyla, anneler çocuklarıyla1970’lerden daha çok ilgileniyorlar. Günümüzdeki çalışan kadınlar, çocuklarının, eğitimleri dâhil, her şeyleri ile ilgilenmek istiyorlar. Çocukların maddi geleceklerini iyileştirebilmek için her fedakârlığı gösteriyorlar. Geçmiş yaşamları fakirlik içerisinde geçmiş ve halen yeterli kazançları olmayanlar bile, “ben çektim, çocuğum çekmesin” diye kendilerinden fedakârlık ediyorlar. Gerçekleştirmesi çok zor olan bu ortamı, çok sayıda çocuğa sağlayamayacaklarını, çok çocukla yeterince ilgilenemeyeceklerini düşündüklerinden, çocuk sayılarını az tut maya çalışıyorlar. İkiden fazla çocukla ilgilenmek, kadınlar için çok büyük bir olay oluyor.
Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzakdoğu Asya’daki ülkelerde yapılan araştırmalara göre, müdür konumunda veya profesyonel olarak nitelenen işlerde çalışanların halleri çok daha zorludur. Bu pozisyondakilerin, çalışma saatleri esnektir. Bunlar, modern teknolojinin zorlamasıyla, haftada seksen ve hattâ doksan saat çalışıyor konuma düşüyorlar. Çünkü araştırmalar sonucunda, iletişim teknolojisi sayesinde işi gözetim atında tutup, kendilerini erişilebilir kalmak mecburiyetinde gördükleri anlaşılmıştır. Akıllı telefonlar bile, üst görevlerde çalışanların, evde iken dâhi çalışmalarına sebep olmaktadır.
Bundan bir asır önceki düşünürlerin birçoğu, sanayi teknolojisindeki gelişmelere bakarak, bizim yaşadığımız bugünlerde, insanların çalışma saatlerinin çok azalacağını söylemişlerdir. Hattâ insanların can sıkıntısından, ne yapacaklarını şaşıracaklarını savunmuşlar ve bu duruma düşeceklere, kendilerince bazı tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Günümüzde ise psikologlar ve psikiyatristler, insanların can sıkıntılarını önlemek için çalışmıyorlar. Aksine, çok çalışmanın da tetiklediği, stres denilen salgını önlemek için fikir üretiyorlar. Stres denilen salgın, çalışan kadınları daha çok etkiliyor. Çünkü bunca çalışmaya rağmen, gelecek kaygısı ve belirsizlik, kadınlara daha çok tesir ediyor. Eşlerinin, ev işlerinde kendilerine yeterince yardımcı olmadığını düşünen kadınlar, boşanmaya daha çok meyilli oluyorlar. Eğer çocukları varsa, her boşanma ve sonrasında yapacakları yeni bir evlilik, kadınlardaki gerilimi daha çok artırıyor.
Günümüzde Yapay Zekâ ve Biyoteknoloji alanlarında çok hızlı ilerlemeler var. Ancak bu gelişmelerin, kadınların üzerindeki yükü şimdikinden daha çok alacaklarını söylemek için henüz erken.
Bilhassa aile bağlarının henüz tam kopmadığı ülkelerde kadınların hayatını zorlaştıran bir başka husus daha var. Kadınlar, eğer anne ve babaları hayatta ise, kendi küçük ailelerinin dışında, yaşlı ebeveynleri ile de ilgilenmek zorundalar. Bazen bu ilgilenme, bilhassa dışarı işinde çalışan kadınlar için, başlı başına ayrı bir zorluk oluşturmaktadır.
Bayanlarımızın hayatlarının daha huzurlu olmasını sağlamak için, konuya iki yönden yaklaşmakta fayda var.
Birincisi, eşlerin birbirlerine yardımcı olmaları hususudur. Kur’an’da Tevbe Suresi 9/71: “Erkek ve kadın bütün müminler, birbirlerinin dostları ve velileridirler…” Ayette, sadece evli çiftler değil, bütün erkek ve kadınlar kastediliyor. Ama evli çiftler bu hususta daha dikkatli olmadırlar. Evli çiftlerde, kadınların, eşlerine karşı yapacakları güzel davranışlar ve tatlı sözlerin, erkeklerin, hanımlarına gönülden yardımcı olmalarına vesile olacağı açıktır. Ayete göre, evli olmasalar bile, erkek ve kadın bütün müminler, birbirlerine yardımcı olmak, birbirlerinin zorluklarını ve mutluluklarını paylaşmakla yükümlüdürler. Ancak, Nisa Suresi 4/19uncu ayete göre, açık bir hayâsızlıkla karşılaşanlar için, birbirlerine karşı zorunlulukları yoktur.
İkincisi, toplumun en üst organizasyonu olan devletin bu konuya ciddiyetle eğilmesidir. Konu, psikologlar ve sosyologlar tarafından ayrıntılarıyla irdelenmelidir. Bilhassa dışarı işinde çalışan kadınların yıllık izinlerinin, çalışma saatlerinin farklı olması gibi hususlar dâhil, masaya yatırılmalıdır. Karar alınırken, hem işverenler hem de bayanlar tarafından yapılabilecek istismarları azaltacak şekilde yeni uygulamalara ihtiyaç olduğunu görmek gerekir.
Evde çalışan kadınlarımızın ihtiyacı olan danışmanlık kurumları hem belediyelerde hem de devlette oluşturulmalıdır. Böylece aile içi sorunların büyümeden çözülmesine çalışılmalıdır, Yaşlı ebeveynleri olan kadınlarına daha fazla maddi ve manevi haklar tanınmalıdır. Ayrıca yaşlı ebeveynlerin bakımlarının yapılmasında devlet ve belediyeler daha çok rol almalıdır.
Günümüzde ülkelerin çoğunda, çalışan kadınlarla ilgili en çok suçlama, zina konusunda yapılmaktadır. Kur’an, namuslu kadınlarını zina yapmakla suçlayarak kendini kurtarmak isteyen erkeklerin bu davranışlarını önlemeye çalışmıştır. Ayrıca, Kur’an’a göre, zina yapmak sadece kadın için değil, erkek için de suçtur. Bu konularla ilgili olarak bu sitede yayınladığımız “Zinanın Zararları”, “Aile Birliğinin Düşük Maliyeti”, “Nisa Suresinin Başlangıç Ayetleri” gibi makalelerimizde ayrıca bilgi verildiğinden burada bahsetmedik.
Maalesef, Yüce Yaradan’a olan kalbi inanç zayıfladıkça, kanunların kadınları koruması yeterince sağlıklı işlememektedir. Kolluk kuvvetleri, çoğunlukla, olay olmadan müdahale edememektedir. Asıl olan kötü olayların sayılarını azaltabilmektir. Bunun için de olaydan önce çözüm üretilmesi gerekir. Yoksa genellikle çalışan kadınlar, bir taraftan yaşamlarını idame ettirme mücadelesi verirken, diğer yandan ölüm korkusuyla yaşamaktadırlar.
Unutmayalım ki, kadınları huzurlu ve mutlu olmayan ailelerin huzur bulmaları, çocuklarını güzel yetiştirmeleri çok zordur ve şansa bağlıdır. Aynı şekilde, kadınları mutsuz olan toplumların huzur bulmaları ihtimali de, çok zayıftır. Kadınları ailenin geçimine katkıda bulunmayan toplumlar da, maddeten zayıf kalmaya mahkûmdur.