İSLÂM MUTASAVVIFLARINDA EVRİMLEŞME 2

İSLÂM MUTASAVVIFLARINDA EVRİMLEŞME KONUSU ÜZERİNE 2

 

Varlıklar arası geçiş evrimini savunan âlimlerin dayandığı ayetlerden bazıları şunlardır:

Mürselat Suresi 77/20: “Biz sizi adi bir sudan yaratmadık mı?” Benzer ifadeler Furkan 25/54, Secde 32/8, Fatır 35/11, Yasin 36/77, Mümin 40/67, Kehf 18/37 gibi ayetlerde de vardır.

Enbiya Suresi 21/30: “O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?”

Nur Suresi 24/45: “Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.”

Yukarıdaki ayetlere göre bütün canlılar, yani bitkiler, hayvanlar ve insanlar sudan yaratılmıştır. Bazı âlimlerin evrimleşme için temel referans aldıkları çekirdek varlık “su” olsa bile, suyun, evrimleşmenin çekirdeği olarak kabul edilmesi için çok daha fazla açıklayıcı bilgiye ihtiyaç vardır. Ayrıca Kur’an’da, cansızların hangi maddeden yaratıldığı hakkında bilgi verilmemiş. Meleklerin ise ateşten (nurdan) yaratıldığı bilgisi verilmiştir. Dolayısıyla Mevlana’nın şiirindeki, cansızlardan meleğe doğru evrimin açıklaması için, canlıların sudan yaratılmış olmaları savunması yetersiz kalmaktadır.

Bu konudaki bir önceki makalemizde belirttiğimiz üzere, insanlarda, hem beden hem de ruh vardır. Dolayısıyla, çekirdek varlık olarak ileri sürülen biyolojik kavram, bütün canlılarda ortak olsa bile, ruh konusunda evrimden bahsedilmesi için, bilimsel olarak bilemediğimiz ve bilemeyeceğimiz ruh konusunda, ancak Kur’an ne diyor diye bakarak fikir yürütmemiz gerekmektedir.

Secde Suresi 32/9: Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine Kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!

Sad Suresi 38/71: Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.”

72: “Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.” Hicr Suresi 15/29uncu ayette de benzer ifade vardır.

Demek ki, meleklerin yapıları insanlardan farklıdır. .Yüce Yaradan, insanlardan başka bir varlığa Kendi ruhundan üflememiştir. Bu durumda, insandan meleğe dönüşme ihtimalimiz de, sadece, Tanrı’mızın “ol” demesine bağlıdır. Başka şekilde mümkün değildir.

Nitekim Nahl Suresi 16/61: Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı…” ayetine göre,  “değil melek, melek gibi insan, yani günahsız insan” olabilmek bile mümkün değil.

Ruh konusundaki bir başka ayet şöyle:

Enam Suresi 6/93: Allah’a karşı yalan uyduran yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde: “bana vahyedildi” diyen ve: “Allah’ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim” diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve: “Ruhunuzu teslim edin. Bugün, Allah’a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” derler.

Ayete göre, Tanrı, bize üflediği ruhu, ölüm anında geri almakta ve her insan kendi ruhunu teslim etmektedir. Dolayısıyla, Tanrı’mızın üflediği her insanın ruhunun, evrimleştiğini söylemek mümkün değildir. Yüce Yaradan’ın, insanlardan başka bir varlığa Kendi ruhundan üflememiş olması, insanlara verdiği ruhu da ölüm anında geri alması, ruhta evrimleşmenin olmayacağının delillerindendir.

Belki de âlimleri, evrim yönünde düşünmelerine sebep olan olaylar, Hz. Âdem’in iki çocuğunun arasında görülen kavgalardır. Hz. Âdem’in iki oğlu arasındaki, ruhun farklı kullanılarak birinin diğerini öldürmesi gibi olaylar, günümüzde de geçerlidir. Aslında, sahip olduğumuz ruhların kullanımındaki bu farklılık, Mevlana’nın “hamdım, piştim, yandım” sözüyle bağlantılıdır. Yani, Tanrı’nın verdiği özgürlüğün hangi yönde kullanıldığıyla ilgilidir.

Yüce Yaradan’ın kullarına Kendi ruhundan üflemesini, İsmail Hakkı Bursevi şöyle yorumlar: (Biz de bu yoruma katılıyoruz.)

“Allah, insanı, Kendi zatının sıfatlarının suretinde; hayat sahibi, çekip çeviren, işiten, gören, bilen, güç sahibi, konuşan ve iradesi olan bir varlık olarak yaratmıştır.”

Evrimleşmeyi veya başkalaşmayı savunan Amr El Cahız gibi bazı İslâm bilginleri, muhtemelen aşağıdaki ayetleri delil olarak almışlardır.

Bakara Suresi 2/65: İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara “sefil maymunlar olun!” dedik.

Araf Suresi 7/166: Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “sefil maymunlar olun” dedik.

Ayetlerde, İsrailoğullarının “kadir bilmez” davranışlarına üzülen Tanrı’nın, onlar için, “sefil maymunlar olun” dediği anlatılıyor. Ama burada aktarılmak istenilen, onların hakikatte maymun olmaları değildir. Mecazi anlamdadır. Eğer biyolojik anlamda maymunlar olunması istenseydi, İsrailoğullarının büyük çoğunluğunun maymun haline dönüştürülmesi beklenirdi.

Çünkü İsra Suresi 17/108: “Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi gerçekleşir.” ayeti var. Diğer yandan, insanları gerçek maymunlar haline getirmek isteseydi, onların maymun haline getirilmeleri için, Yüce Yaradan’ın, sadece “ol” demesi yeterliydi. Sadece bu emrin sonunda, hepsi gerçek maymun haline dönüşürdü.

Yukarıda verdiğimiz Bakara Suresinin 65inci ayetinin devamı olan 66ıncı ayette: “Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.”

Bu ayete göre, sonraki gelen nesillere ibret olarak böyle bir ifade bahsedilmesine rağmen, hakikatte maymun yapılmadıklarına bakılınca, verilmek istenilen öğüdün, mecazi anlamında olduğu açıktır.

Bu hususta bir başka ayet şöyle:

Maide Suresi 5/60: De ki: “Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana kulluk eden kimseler yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır”

Yukarıdaki ayette de, gazaba uğrattıkları için, “maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar” olarak bahsedilmesi de, bize göre, mecazidir. Yoksa maymun, domuz ve şeytana kulluk eden kimseler yapıldıkları anlamında değildir. Bilindiği gibi, şeytana kulluk etmenin diğer anlamı, kişinin, nefsinin egemenliğine girmesidir. Yani, “şeytana kulluk eden kimse yapılması” ifadesi, “nefsine kulluk eden” anlamındadır ve mecazidir. Tıpkı “maymunlar ve domuzlar yapılması” sözünün mecazi olduğu gibidir.

Diğer yandan, Yüce Yaradan’ın, Kendisinin yarattığı hayvanları, maymunları ve domuzları bu şekilde kötülemesi düşünülebilir mi? Kendi yarattığı insanı bile eleştirirken, “insan çok zalim ve çok cahil” gibi açıklayıcı bir şekilde ve verdiği özgürlüğü yanlış kullandıkları için, beğenmediği özelliklerini bahseder (Ahzab Suresi 33/72). Tek olan Tanrı, bu eleştirisine rağmen, insanı, Kendisinin yeryüzündeki halefi yapmıştır.

Yukarıdaki ayetlerde bahsedilen bu hayvanların davranışlarından, insan onuruna yakışmayan bazılarının benzerinin, lanetlenen insanlarca yapılmış olmasının yanlışlığının vurgulandığı kanaatindeyim. Nitekim aşağıdaki ayette, bu anlamda bir öğüt vardır.

Lokman Suresi 31/19: “Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.”

En çirkin sese sahip olmalarına rağmen, Tanrı’nın, yarattığı eşeklere verdiği diğer özelliklerine bir bakalım. Eşeklerin çok güzel göze sahip olduklarını, hiç itiraz etmeden yükleri taşıdıklarını, cefakârlıklarını, dağların arasından en az meyilli ve uygun yolu bulduklarını, sütünün faydalarını biliyoruz. Belki, onları yaratan Tanrı, bizim henüz bilmediğimiz daha başka özellikler de vermiştir. Dolayısıyla, Yüce Yaradan’ın, hayvanlarla ilgili olarak bize vermek istediği örneklik, hayvanların davranışlarındaki, insan onuruna yakışmayanlarını yapmamamız içindir. Birçok yönden insanlara güzel örnek olan eşek, anırmasıyla kötü bir örnektir. Bu nedenle, ayetlerde bahsedilen maymunlar ve domuzlar hususunu da, bu açıdan irdelemek gerekir.

Yukarıda yaptığımız irdelemelerin sonunda ulaştığımız sonuç, cansızlardan bitkiye, bitkilerden hayvana, hayvanlardan insana, insanlardan meleğe evrim, velev ki, Tanrı’nın müdahalesiyle olduğu düşünülse bile, Kur’an’ın anlatımlarından çıkmamaktadır. Melekten madenlere doğru bir cezalandırma da görülmemektedir.

 Zaten böyle durumlar, sadece ve sadece, Yüce Yaradan’ın irade buyurması ve “ol” demesiyle olabilir. İlâhi dokunuş dışında, türler arasında geçiş olamaz. Her tür, tek olan Tanrı tarafından ve bağımsız yaratılmıştır. Türlerin başlangıç yaratılmaları ve sonrasında üreyerek yaratılışın sürmesi, tamamen Yüce Yaradan’ın verdiği bir iç kuvvet ve bu kuvvete Tanrı’nın müdahalesiyle olmuştur.

Her konuda olduğu gibi, bu hususta da gerçeği, sadece ve sadece, her şeyi bir sebeple yaratan Yüce Yaradan bilir.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.