ALLAH’IN KULLARINA ADALETİ ÜZERİNE 2

ALLAH’IN KULLARINA ADALETİ ÜZERİNE 2

 

Birinci kısımda semavi dinlerdeki bazı yanlış menkıbeleri irdelemeye çalıştık. Şimdi de, bu menkıbeleri anlatırken nelere dayandıklarını ve bu dayanaklarının Kur’an’a yani Yüce Yaradan’ın kitabına aykırılıklarını ele almaya çalışacağız.

Bilindiği üzere, Yüce Yaradan, vaadinden caymayandır.

Zumer Suresi 39/20: “…Bu, Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz.”

Ali İmran Suresi 3/9: “…Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.”

Hac Suresi 22/47: “…Elbette Allah, sözünden caymaz…”

Rum Suresi 30/6: “Allah’ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

Yahudilerde ve Hıristiyanlarda, bu menkıbeleri anlatanlar, insanları kandırmak için, bazı insanlar tarafından sonradan yazılan ve maalesef kutsal kabul edilen kitapların anlattıklarını delil göstermeye çalışmışlardır. Bu sebeple onlar, daha baştan yanlış bir temel üzerindedirler.

Peki, Müslümanlar, değişmeyen bir Kur’an’a rağmen böyle bir anlatımda halkı kandırmak için, neleri kullanmış olabilirler?

Bunlar, Kur’an’da bahsedilen, İmran Ailesinin seçilmesi, Hz. İbrahim’in zürriyetinden sakınanların önderleri olması gibi hususlar olabilir.

İmran ailesiyle ilgili olarak Kur’an’da şöyle bahsedilmektedir:

Ali İmran Suresi 35: Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.

36: Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”

37: Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

Ayetlerden anlaşıldığına göre, İmran kızı, erkek beklerken kız doğurmasına rağmen, hiç itiraz etmeden, Yüce Yaradan’a tam teslimiyet göstererek, kızını ve soyunu Tanrı’nın koruması için dua etmiştir. Tek olan Tanrı da, bu temiz kulunun tam teslimiyetle yaptığı bu duasını kabul etmiştir. Buradaki en önemli gösterge, Yüce Yaradan’a gösterilen tam teslimiyettir. Dolayısıyla, kabul edilen dua, çevresine yaptığı gösterişlerle Tanrı’yı kandırmaya çalışan herhangi bir kişinin duası değildir.

İbrahim soyuyla ilgili hususu irdelerken ele aldığımız, konuyla bağlantılı bazı ayetler şöyle;

İbrahim Suresi 14/35: Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.”

36: “Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.”

37: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”

.Enbiya Suresi 21/52: Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.

53: “Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler.

57: Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.

58: Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti.

59: Onlar, “Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir” dediler.

60: (İçlerinden bazıları), “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk” dediler.

Yukarıdaki ayetlerin anlatımından anlaşıldığına göre, Hz. İbrahim henüz bıyığı yeni terlemiş bir genç iken, kavminin putlarına karşı çıkmıştır. Ölümü göze alarak büyük bir cesaretle yaptığı bu davranış, aynı zamanda sorgulamaktan gelen bir inancın sonucudur. Kolay kolay görülmeyecek bir durumdur. Genç yaşta iken, Yüce Yaradan’a gösterilen tam teslimiyettir. Dolayısıyla, Surenin 35inci ayetinde Hz. İbrahim’in yaptığı duanın kabul edilmesinin sebebinin mantığı anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim’in, soyu için yaptığı duanın kabul edilmesine rağmen, babası Azer için yaptığı duası kabul edilmemiştir.

İbrahim soyu ve İmran soyunu seçkin kıldığının anlatıldığı ayet, Ali İmran Suresi 3/33: “Gerçekten Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.”

Bu ayette Hz. Âdem ve Hz. Nuh’un da seçkin kılındığı anlatılır. Ama bu peygamberlerin ailelerinden bahsedilmez.

Bilindiği gibi Hz. Âdem ilk peygamberdir ve bozgunculuk ve kan dökücülük yapan insanlara peygamber olarak görevlendirilmiştir. Ama Hz. Âdem’in soyuna aynı özellik verilmemiştir. Seçkin olmasının sebebi muhtemelen, bozgunculuk yapan diğer insanlardan çok farklı anlayışta olmasıdır. Hz. Âdem’i diğer insanların arasından seçerek, cennetine almasına rağmen Yüce Yaradan, Taha Suresi 115inci ayetinde, onda azim bulamadığını ifade etmektedir.

Hz. Nuh da, Kur’an’da anlatıldığına göre 950 yıl yaşamıştır. Bunun muhtemelen 900 yılı peygamber olarak geçmiştir. Çok uzun olan ömrünü bir kulübede yaşayarak geçiren ve sürekli sabreden bir kişinin inancının gücü açıktır. Hz. Nuh’un tufan konusundaki duasının kabul edilmesinin sebebi bu çok uzun sabrı ve Yüce Yaradan’a tam teslimiyetidir. Ama onun da, oğlu için yaptığı duası kabul edilmemiş, oğlunun onun ailesinden sayılmayacağı söylenilmiştir. Bu cevaptan anlaşılan odur ki, insanın asıl ailesi, Yüce Yaradan’a teslimiyet göstererek yaşamaya çalışanlardır.

Diğer yandan, aşağıdaki gibi bazı ayetler de, menkıbe anlatanların bilerek yaptıkları yanlış yorumlarında kullanılmıştır.

Fatır Suresi 35/32: “Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah’ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.”

Ayette anlatılan kulları, süzüp seçilenlerdir. Ayete göre bu kulları da, daha doğuştan seçilmemişlerdir. Yaşadıkları süre içerisinde yaptıklarını süzen Yüce Yaradan, Kendisine teslimiyet gösterenleri seçerek, Kutsal Kitabındaki gerçeklerin anlatımını onlara bırakmıştır. Ancak aynı zamanda, hayırlarda ileri gitme sorumluluğunu da onlara vermiştir

Sonuç olarak, Yüce Yaradan, kulları arasında ne daha baştan yani doğduklarında, ne de yaşamları sırasında rastgele ayrım yapmaz. Her kuluna eşit davranır. Her kulu son nefesine kadar imtihandadır. Tanrı, kullarının yaptıklarına göre de, Kendi cevabını verir. Kötülükle gelen her kuluna aynısıyla mukabele eder. Ama iyilikle gelen her kuluna da on katı iyilikle karşılık verir.

Kur’an ayetlerine göre, duaları kabul olunanlar, yaşamları sırasında Yüce Yaradan’a tam teslimiyet gösterenlerdir.

Tek olan Tanrı, huzuruna getirttiği kulları karşısında mahcup duruma düşecek hiçbir adım atmaz. Mahcup duruma düşenler, her zaman, yarattığı kulları olur. Çünkü kulları, sadece gördükleri ve duydukları ile karar verir. Karar verirken de genellikle nefislerinin tesirinde kalırlar. Hâlbuki Yüce Yaradan, bütün olayları, kullarının kalplerinden geçen düşüncelerini ve huzuruna getirttiği kullarının da fikirlerini bildiğinden, konuyu bütün yönleriyle değerlendirir. Tek olan Tanrı’nın, kulları arasında ayrım yapmasından da herhangi bir menfaatinin olması düşünülemez. Bu nedenle, kulları arasında zerrece adaletsizlik yapma ihtimali yoktur.

Dolayısıyla kişiler, Yüce Yaradan nezdindeki itibarlarının olup olmayacağına kendi davranışlarıyla kendileri belirliyorlar. Eğer Tanrı nezdindeki itibarımızı artırmak istiyorsak, nefsimize hâkim olmaya çalışarak zorluklarla mücadele etmeliyiz. Zorluklardan başarıyla çıkabilmek için, kardeş olarak bildiklerimizle kenetlenerek, yapacağımız istişareler sonucu oluşacak ortak çözümler için hiç tereddüt etmeden çaba sarf etmeliyiz.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.