AF DİLEYECEK YÜCE BİR MAKAMIN VARLIĞI, KALAN ÖMRÜMÜZÜ ANLAMLANDIRIR
İster genç ister yaşlı olalım, hepimiz, yaşantımızın geçmiş bölümüne dönüp baktığımızda, o güne kadarki hayatımızın, göz açıp kapayana kadar geçtiğini düşünürüz. Yarına sağ çıkacağımızın hiçbir garantisi olmamasına rağmen, gelecek günlerimizin çok uzun olacağını düşünerek hesaplar yaparız.
Ölüme yaklaştığını düşünen zengin ve yaşlı bir insana, dünya nimetleri için verdiği mücadelelerle ilgili olarak tavsiyelerini soracak olsak, “bu kadar mücadele ettik de ne oldu, hepsi boşmuş” cevabını alırız. Ya mirasçılarına kızıyordur, ya da çevresindeki dalkavuklara sinirleniyordur. Veya kendisine zaman ayıramadığından ve hiç dostu olmadığından yakınıyordur. Eğer bu kişi, bir de başkalarının haklarını bilerek yemiş, onlara bilerek zulmetmiş ise, pişmanlığı had safhadadır. Kendisini, mirasçılarının ve etrafındaki dalkavukların hamalı olarak görmektedir.
Bizler zayıf yaratılmış varlıklarız. Nefsimize yani duygularımıza yenilmemiz an meselesidir. Her zaman, varlığımızdan daha fazlasına sahip olmak isteriz. Yüce Yaradan Kur’an’da bu hırsımızdan şöyle bahseder.
17 İsra Suresi 100: (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız.” Doğrusu insan çok cimridir.
4 Nisa Suresi 53: “Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.”
Çoğumuz duygularımıza yenildik. Hepimiz hatalar yaptık. Geçmiş ömrümüz, göz açıp kapayana kadar geçtiği için geleceğimizi çabukça toparlamak istiyoruz. Yaptığımız hataları görüyor ancak, nasıl kendimizi toparlayacağımızı bilemiyoruz. Eğer af dileyerek bize yol göstermesini isteyeceğimiz merci, insan olsaydı, ne yapardık? Dünyanın hazinelerine sahip olsa bile, başkalarına çekirdeğin zerresini bile vermeyen bir insandan, nasıl af ve rahmet beklerdik? Başkasından destek almadan, kendi kendimize nasıl toparlanırdık?
Fakat çok şükür ki, af dileyebileceğimiz ve rahmeti geniş bir Yüce Yaradan var. Eğer böyle bir yaratıcı olmasaydı, biz aynı hataların içerisinde yuvarlanır giderdik. Hayatımızın sonunda ayna karşısına geçip, gözlerimizin içerisine bakarak, geçmiş günlerimizi film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirme imkânımız olsaydı, belki de, tıpkı, çevremizdekilerin bizden nefret ettikleri gibi, kendimizden nefret ederdik.
Kur’an’da Yüce Yaradan’ın rahmet etme vasfını anlatan çok sayıda ayet var. İsteyen internet üzerinden kolayca araştırabilir. Biz, bir önceki yazımız olan “Faaliyetlerimiz Kişilerin Takdiri İçin Olmamalı” adlı makalemizdeki Hz. Musa ile ilgili olayı, bir başka bakış açısıyla ve konumuzla bağlayarak irdeleyeceğiz.
Kasas Suresinin 15inci ayetinden itibaren anlatılan olaylar, Hz. Musa’nın yaşadıklarından bir kesittir. İstemeden de olsa bir adamı öldüren Hz. Musa, yakalanmamak kanundan için kaçmaktadır ve çok çaresizdir. Hz. Musa yaşadığı bu öldürme olayından önce, aynı surenin 14üncü ayetine göre, Allah tarafından hâkimiyetle ilim verilmişti. Yani, kendisine hâkimiyetle ilim verilmiş bir kişi iken adam öldürmüştü. Tahmin edileceği gibi, kendisine ilim ve hâkimiyet verilen bir insanın yapacağı hatanın cezası, diğer insanlara göre daha fazla olur.
Hz. Musa’nın, bu durumda iken dâhi, yaptığı iyiliklerin sonrasında, Yüce Yaradan tarafından kollanması ve nimet verilmesi, biz insanlardan bazılarımıza yol gösterici mahiyettedir. Eğer, kötü bir geçmişimiz varsa, yasa dışı işler yaparak suç işlemiş isek, biz de Hz. Musa gibi, kendimizi affettirecek fırsatlar aramalıyız. Bulduğumuz her fırsatta, kalpten gelen bir gönüllülükle iyilik yapmalıyız. Bu iyiliklerin, sadece maddi yardım anlamında olmadığını da, Hz. Musa’nın genç kızlara yardımından anlıyoruz.
Eğer biz fırsat arar ve bulduğumuz imkânları değerlendirerek Yüce Yaradan’ı memnun edersek, O, bize hayal bile edemeyeceğimiz güzellikleri verecektir. Bize bu dünyada güzellikler verebilecek tek güç, Allah’tır. Ahirette de güzelliklere kavuşturacak olan, sadece ve sadece Yüce Yaradan’dır.
İyilik yapmak için fırsat nasıl arayacağız diye düşünebiliriz. Kasas Suresi 23üncü ayet, bu konuda da bize yol gösteriyor. Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz ayet şöyle: “Ne zaman ki Medyen suyuna vardı, orada (hayvanlarını) sulayan bir gurup insan gördü. Ötelerinde iki kadın buldu, (hayvanlarını sulamaktan) sakınıp duruyorlardı. “Derdiniz nedir?” dedi. “Biz çobanlar çekip gitmeyince sulayamayız ve bizim babamız pek ihtiyar bir adamdır.”
Ayetten anlaşıldığına göre, genç kızlar, Hz. Musa’yı görünce yardım istemiyorlar. Medyen suyuna varan Hz. Musa, ortamı inceleyince, bir şeylerin yanlış olduğunu görüyor. Aslında kendisi de susuz olduğu için ortamı incelemeyip, doğrudan suya yönelebilirdi. Ama kendisini affettirecek fırsat bulabilmek için ortamı inceliyor. Bir şeylerin yanlış olduğunu görünce, durumu anlamak için genç kızlara soruyor. Cevabı alınca, “çobanlar bana itiraz ederler mi, başıma iş açılır mı” diye düşünmeden hayvanları alıyor, çobanların yanında suluyor.
Biz de kötü bir geçmişe sahip isek, iyilik yapmak için böyle fırsatlar arayacağız. Bulduğumuz fırsatları da, korkusuzca değerlendireceğiz. Yardım ettiklerimizden teşekkür beklemeyeceğiz. Yüce Yaradan’dan da, teşekkür beklemeyeceğiz. Ona, bize yeni fırsatlar oluşturması için dua edeceğiz. Biz gönülden bir davranışla böyle hareket etmeye devam edersek, Allah’ın bize kat kat fazlasıyla karşılık verdiğine şahit olabiliriz.
Sonuç olarak, bizler, yaşadığımız günümüze hakkını verir ve fırsatları değerlendirirsek, işte o zaman, hem kalan ömrümüzü anlamlandırmış oluruz, hem de geçmişimizin kötülüğünden kurtuluruz ve ahiretimiz için endişelerimiz azalır. Bu çabamızda daha başarılı olabilmemiz için, çevremizi bizim gibi düşünenlerle donatalım. Bizler gibi iyilik için fırsat arayanlarla birlikte olalım ve aramızda istişare ederek hareket edelim.
Allah’ım, Senin affına ve rahmetine mazhar olabilmemiz için bizlere, iyilik yapabileceğimiz fırsatlar oluştur.
Allah’ım, Senin oluşturduğun fırsatları iyi değerlendirebilmemiz için, bizlere irade gücü ver, zihin açıklığı ver, mücadele azmi ver.
Senin her şeye gücün yeter.