YAKLAŞAN DALGA ÜZERİNE 3
Kitabın irdelemesine devam ediyoruz.
Sayfa 117-118: “Yapay zekâ gibi sentetik biyoloji de maliyetlerin düştüğü ve yapılabilenlerin arttığı keskin bir yörüngede ilerliyor. Bu dalganın merkezinde DNA’nın olduğunun, biyolojik olarak evrimleşmiş bir kodlama ve depolama sistemi olduğunun farkına varılması yatıyor. Son birkaç on yılda bu bilgi iletim sistemi hakkında yeterince bilgi sahibi olduk ve yön verebiliyoruz. Bunun sonucunda gıdaların, ilaçların, malzemelerin üretim süreçlerinin ve tüketim mallarının hepsi dönüştürülecek ve yeniden tahayyül edilecek. Tıpkı insanların kendileri gibi.”
Yazar, hücrelerdeki mevcut bilgi işleme merkezlerinin ve biyolojik olarak evrimleşmiş bir kodlama depolama sisteminin varlığının anlaşılmasıyla övünüyor. Ama hücrelerin kendisinin ve hücrelerdeki bu sistemlerin nasıl oluştuklarına değinmiyor. Ayrıca, biyolojik olarak hücrelerdeki depolama ve kodlamanın zaman içerisinde evrildiklerinden bahsederken, bu farkın nasıl ölçüldüğünü söylemiyor. En azından son iki yüzyıldaki insanlarda böyle bir evrilme olup olmadığının nasıl anlaşılacağını bahsetmiyor. Yani ölçümlenmemiş afaki kavramlar ve fikirler serdediyor. Muhtemelen böyle bir hata yapmasının sebebi, hücrelerdeki bilgi işleme ve kodlama sisteminin varlığını, sadece son yıllardaki teknolojiler sayesinde anlayabilmemizin heyecanıdır.
Diğer yandan paragrafın sonunda, insanların da dönüştürülebileceğini ve yeniden tahayyül edileceğini vurguluyor. Bunun gerçekleşmesi, biz insanların, mevcutlardan farklı bilgilere ve farklı çalışma sistemine sahip DNA veya RNA’lar oluşturmamıza bağlıdır.
Bu husus üzerine biraz düşünelim. Eğer biz yepyeni DNA oluşturmayı başarabilirsek, bu DNA bilgi işleme sisteminin, tarih içerisinde oluştuğunu söylediği biyolojik evrimleşmenin dıştan müdahale ile değiştirilebilir olduğu anlamına ulaşırız ki, bu durum, “yaşam yavaş bir süreçte evrildi” şeklindeki kendi iddiasıyla çelişmesi demektir. Diğer bir bakış açısıyla, eğer böyle bir yeniden tahayyülü, DNA sisteminde oluşturmayı başaramazsak, bu DNA sisteminin, biyolojik evrimleşme sonucu oluşmadığı, baştan beri aynı olduğu anlamı çıkar ki, evrilme tezine zıttır.
Demek ki, bizim yeni teknolojilerle yapabileceklerimiz, sistemi değiştirmek değil, sistemi bizim arzu ettiğimiz yönde ıslah etmektir. Yani, tıpkı tohum ve bazı hayvan ıslahları gibidir. Zaten canlı hücrelerinde, böylesine karmaşık görünüşe rağmen, sabit özellikte bir sistem olmasaydı, bilim insanları meseleyi anlayamazlar ve ıslah dâhil, hiç bir şey yapamazlardı.
Eğer sentetik biyoloji ile elde ettiğimiz bir sentetik bitki, kendi neslini sürdüremezse, bizim yaptıklarımız sadece müdahaledir. Bu açıdan bakılınca bizce de, DNA’lara yapacağımız müdahalelerle, hastalıkların bir kısmını daha bebek ana rahminde iken bile iyileştirebiliriz. Ama kitabın hiçbir bölümünde, eğer bebeğin oluşumuna ortam hazırlayan bir yapıya sahip değilsek, bizim geliştireceğimiz teknolojilerle, bebeğin oluşumunu gerçekleştirebileceğimizden bahsedilmiyor. Veya kerih bir suda bulunan ve insanı oluşturan hücreleri, bizim laboratuvar ortamında kendi hazırladığımız bir suyla oluşturabileceğimiz anlatılmıyor. Laboratuvarda oluşturduğumuz bu suyla, bizim yaptığımız bu hücreleri birleştirerek bir bebek yaratıp, ona can verip veremeyeceğimiz de iddia edilmiyor.
Diğer taraftan, Steve Jobs’un dediği gibi, yakalandığı hastalıktan, taşıması için bir başkasına naklederek o insanı kurtaramayan bir teknolojiden, yukarıda bahsettiğimiz bebek yaratıcılığını gerçekleştireceğinin iddia edilemeyeceği açıktır.
Yazarın, yaşam hakkındaki fikirleriyle ilgili olarak, bu sitede yayınladığımız “Ateizm, Aklımıza Takılan Sorular” ve “Stephen Hawkings’e Cevaplar” gibi makalelerimizde daha geniş açıklamalar yaptığımız ve sorular sorduğumuz için burada bahsetmeyeceğiz.
Sayfa 120: “(İnsan genomunun projesinin hedefi olarak) İnsan genomunu oluşturan üç milyar harflik bilginin kilidini açmak…”
Yazar, insan genomunu oluşturan üç milyar harflik genetik bilginin varlığını bize aktarıyor. Genetik bilginin böylesine muazzamlığını ve karmaşıklığını anlatan yazar, sayfa 117 de bahsettiği “yaşamın kendi kendini yöneten rehbersiz süreç” ifadesi ile çelişiyor. Kendi kendini yöneten bir şeyde üç milyar harflik, hiç aksamayan ve hiç değişmeyen bir sistem nasıl oluşur ve kendi kendini nasıl yönetir? Yazar, rehbersiz bir süreç sonucu bütün bunların oluştuğunu söylemek yerine “kâinatta serbest olarak dolaşan septilyonlarca (katrilyonun milyar katı) parçacığın, milyarlarca yıl boyunca birbirleriyle kentrilyonlarca (katrilyonun bin katı) defa çarpışmalarının birinde, üç milyar harflik insan genomu oluştu” diyerek saçmalasaydı, belki daha bilimsel görünümlü bir savunma yapmış olurdu.
Diğer yandan, yazarın övündüğü, “insan genomunun tamamının dizilenmesi ve yaşamın şifresinin öğrenilmesi” sadece şifre kırmak anlamını taşır. Dolayısıyla bu ifadelerden, bizim kendi dizilimlerimizi yapabileceğimiz ve farklı yeni bir yaşam oluşturacağımız anlamı çıkmaz. Cansızdan canlı bir yaşam yaratabileceğimiz anlamı hiç çıkmaz. Sadece, yaşamımız sırasında karşılaştığımız bazı hastalıkların kötü etkilerini azaltabileceğimiz anlamı taşır. Ama ölümsüzlüğü sağlayacağımız anlamı hiç taşımaz.
DNA görüntüsünü çıkartmamız, kanımızla ilgili verilere ulaşmamız anlamındadır. Aynı zamanda da, kanımız ve DNA’nın muazzam bir sisteme sahip olduğunu öğrenmemiz anlamını taşır. Fakat bu sistemin kendiliğinden nasıl oluşmuş ve nasıl rehbersiz bir şekilde binlerce nesildir aynen devam ettiği sorusunun cevabı değildir. Diğer taraftan, DNA sentezleyicisinin çoğalarak ucuzlaması ve neredeyse halkın bile kullanabilmesi de, bu DNA sisteminin kendiliğinden nasıl oluştuğu, nasıl bu kadar mükemmel işlediği ve nasıl sabit bir sistem olarak kaldığı sorularının cevabını vermez.
Sayfa 121: “Genoma yapılacak ciddi müdahalelerin etkileri çok büyük olabilir: Örneğin, yumurta ve spermi oluşturan germ hattı hücrelerinin düzenlenmesi, değişikliklerin nesiller boyunca yankılanarak süreceği anlamına gelir.”
Bu ifadelerden de anlaşılan o ki, yapabileceklerimiz, hücrelerin düzenlenmesi ile sınırlıdır. Ama bu gelişmeler bize, sıfırdan sperm oluşturma imkânını vermez. Yumurtada oluşan canlının erkek veya dişi olmasını ayarlayabileceğimiz anlamına da gelmez. Ancak, spermdeki hücreleri düzenleyerek, ana rahminde mevcut olan bebeklerin hastalık veya başka durumlarına müdahale edilebilmesini oluşturabiliriz. Fakat hücrelerin düzenlenmesi ve kopyalanması başka, sıfırdan ve cansızdan canlı bir hücre oluşturulması bambaşkadır.
Sayfa 122: “…gibi hastalıkların tedavilerine kadar CRISPR (Kümelenmiş Düzenli Aralıklı Kısa Palindromik Tekrarlar) kullanım senaryoları çoğalmakta.”
Yazarın bu beklentilerine biz de katılıyoruz. Yeni teknolojilerin, birçok hastalıkların tedavisinde kullanılması ve işe yaraması beklenen bir gelişmedir.
Sayfa 123: “Gen sentezleme DNA ipliklerini bastırmak suretiyle genetik dizilerin üretilmesidir. Dizilemek okumaksa, sentezlemek yazmaktır. Ve yazmak sadece DNA ipliklerinin yeniden üretilmesini içermiyor, aynı zamanda bilim insanlarınca yeni iplikler yazılmasına, yaşamın kendisinin insan eliyle üretilmesine de olanak tanıyor.”
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, yazar bu sözleriyle, yaşamın nasıl şekillendirildiğini anlayabileceğimizi vurguluyor. Fakat bu ifadeler, yaşamı sıfırdan oluşturacağımız anlamına gelmez. Tıpkı, yer çekimini veya ışık hızını anladığımız ve ölçebildiğimiz halde, bunları değiştiremeyeceğimiz veya iptal edemeyeceğimiz gibidir. Hattâ tıpkı, kendi ölümcül hastalığımızı bizim vücudumuzdan söküp alıp, başka bir insanın vücuduna nakledemeyeceğimiz gibidir. Yazarın yukarıda anlattıkları, yaşamı ıslah çalışmalarını yapay zekâ ile daha hızlı yapabileceğimiz anlamına gelir. Yeni bir yaşam oluşturmayı veya yaşamı ölümsüzleştirmeyi yapabileceğimiz anlamında değildir.
Sayfa 123: “DNA Script gibi şirketler, sıfırdan yepyeni moleküller oluşturmak için enzimleri eğiten ve uyarlayan DNA yazıcılarını ticarileştiriyorlar.”
Yukarıdaki cümlede belirtilen “sıfırdan” sözü, mevcut enzimleri eğiterek ve uyarlayarak yepyeni bir molekül oluşturmayı ifade ediyor. Diğer bir deyişle, mevcutları kopyalama, ıslah veya başka bir canlıya aktarma anlamındadır. Dolayısıyla, cansızdan canlı oluşturacak şekilde sıfırdan yeni bir molekül yaratma anlamında değildir.