BİNASINI UÇURUMUN KENARINDA KURANLAR

BİNASINI UÇURUMUN KENARINDA KURANLAR

 

Yazımızın başlığını bir Kur’an ayetinden aldık. Ayet şöyle;

Tevbe Suresi 9/109: “O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez. “

110: “Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Peki, binalarını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına yapanlar kimler olabilir? Bu konuda bir fikir sahibi olabilmek için, yine Kur’an’a bakalım.

Kur’an, bize örnekler verirken, İsrailoğullarını ve Arapları anlatır. Önce İsrailoğullarıyla ilgili ayetlere bakalım:

Bakara Suresi 2/87. “Celâlim hakkı için Musa’ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik, onu Ruhu’lKudüs (Cebrail) ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?”

Ayetten anlaşıldığına göre Yahudiler, kendilerine gönderilen peygamberlere bazı mucizeler verilmesine rağmen, peygamberlere kafa tutmuşlardır. Çünkü peygamberler, Yahudilerin nefislerinin hoşlanmadığı emirlerle gelmişlerdir.

Aşağıdaki ayet, Yahudilere gönderilmeyen Hz. Muhammed’e karşı davranışlarından bahseder.

88: (Yahudiler, Muhammed’e karşı alaylı bir ifade ile): “Bizim kalplerimiz kılıflıdır” dediler. Bilakis Allah, onları kâfirlikleri yüzünden lanetledi. Bundan dolayı çok az imana gelirler.

Ayetten anlaşılan o ki, Yahudiler, Hz. Muhammed kendilerine gönderilmediği için, öldürmeye ve kafa tutmaya kalkışamamışlardır. Ama onunla alaycı bir şekilde muhatap olmuşlardır. Yüce Yaradan da, gönderdiği peygamberlerine karşı sürekli sorun çıkaran Yahudileri, kâfir olarak nitelemiştir. Onları lanetlemiştir. Yüce Yaradan, onları lanetlediği için, onların çok azı imana gelmektedir.

Demek ki, içlerinden imana gelen çok az bir gurup, binalarını Allah rızası üzerine kurmuştur. Ama kalan büyük çoğunluk Yahudi, binalarını yıkılmak üzere olan uçurumun kenarına kurmuşlardır. Bu sebeple, Yüce Yaradan’ın vurguladığı gibi, binalarıyla birlikte uçuruma yuvarlanacaklardır. Çünkü Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.

Ayetteki bu açık ifadelere rağmen, anlaşılan o ki, Yahudi akidesini benimseyenler, aksine, kendilerinin seçilmiş insanlar olduklarını iddia etmeye devam etmişler. Diğer bütün insanlardan farklı olduklarını söyleyerek, insanlara tepeden bakmışlar. Yahudilerin bu tavırları üzerine Yüce Yaradan, onlara şöyle cevap vermektedir:

Cuma Suresi 62/6: De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!”

Ayet gayet net bir ifade ile durumu özetlemiş. Takdir edileceği gibi, eğer bir insan kendisinin Allah dostu olduğuna inanırsa, ölümden korkmak şöyle dursun, aksine ölümü arzu eder ki, Yüce Yaradan’ın huzuruna sevinçle varsın. Peki, Yahudi akidesini benimseyenler nasıl bir tavır takınmış olabilirlerin cevabını, Yüce Yaradan veriyor:

7: “Ama onlar (Yahudiler), daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir.”

Ayet gayet açıktır. Yahudiler yaptıkları kötülükleri, diğer insanların çoğu bilmeseler de, kendileri çok iyi bilmektedirler. Yaptıkları kötülükler yüzünden Yüce Yaradan’ın kendilerini cehennemine atacağından eminler ki, ölümü asla istememektedirler.

Kur’an’da bu hususlarla ilgili olarak bilgi verilen diğer gurup, Araplardır. Araplarla ilgili ayetlerden bazısı şöyledir:

Tevbe Suresi 9/97: “Araplar (el arabu) inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Yüce Yaradan, yarattığı kullarını en iyi bilendir. Yukarıdaki ayet, Arapların, inkâr ve nifak bakımından daha ileri olduğunu açıkça ifade etmektedir. Nitekim Mekke’deki on Arap kabilesi birleşerek Hz. Muhammed’i öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Allah onların tuzaklarını boşa çıkarmıştır. Hz. Muhammed’den sonraki dönemde Cemel Vakası ve Sıffın Savaşları ile başlayan süreçte İslâmiyet’i rayından çıkarmışlardır.

Ayetteki bu ifade ile Yahudiler için söylenenler arasında benzerlik vardır. Bu benzerliğin, her iki gurubun soylarının aynı olmasından kaynaklanması ihtimali kuvvetlidir. Bilindiği gibi, İsrailoğulları, Hz. İbrahim’in eşi Sara’dan olan İshak’ın soyundan gelmektedirler. Araplar ise, Hz. İbrahim’in diğer eşi olan Hacer’den olan İsmail’in soyundan gelmektedirler. Araplarla İsrailoğulları arasında, Hz. İbrahim’in hangi eşinin daha kıymetli olduğu tartışması vardır.

Ancak her iki gurubun da, Hz. İbrahim’e hiç layık bir soy olmadıkları yukarıdaki ayetlerden ve yüz yıllardır gelişen olaylardan anlaşılmaktadır.

Yahudilerle ilgili olarak birkaç tane ayet örneği verdiğimiz için, Araplarla ilgili olarak da birkaç ayet verelim.

98: “Araplarda (el arabi) kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah her şeyi işitendir, bilendir.”

Yukarıdaki ayette Yüce Yaradan’ın, peygamberin ve peygamberle birlikte olan insanların başlarına belalar gelmesini isteyen Arapların başlarına belalar gelmesini arzu ettiği anlaşılmaktadır. Tıpkı, lanetlediği İsrailoğullarının başlarına gelmesini istediği belalar gibi.

99: “Yine Araplardan (el arabi) kimi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber’in dualarını almaya vesile sayar.

Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.”

Yukarıdaki ayete göre, Arapların arasında da inanalar vardır. Yukarıda verdiğimiz Bakara Suresi 88inci ayette bahsedildiği gibi, Yahudilerin içerisinde de inananlar vardır. Ama her iki gurupta da önemli bir bölümünün, içten pazarlıklı nitelikte olduğu, ayetlerin açıklamasından anlaşılıyor.

Her iki gurup da, “huylu, huyundan vazgeçmez” atasözünün doğruluğunu ispat edebilmek için gayret gösteriyorlar. Zaten, bütün insanlığa ve her bölgeye peygamberler göndermesine rağmen, Kur’an’da bize anlatılan peygamberlerin çoğunun İsrailoğullarına ve Araplara gönderilenlerin olmasının, insanlara vermek istediği bir mesaj olduğu açıktır.

Kur’an, diğer bütün insanlığın içerisinde de mevcut olan böylelerini, şöyle uyarmaktadır:

Muhammed Suresi 47/22: ”Demek siz (cihad emri gelince beğenmeyenler), iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?”

23: “İşte onlar, Allah’ın lanetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.”

24: “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?”

Bu uyarılar, iman ettikleri halde kalplerinde hastalık bulunanlar için söylenmiştir. Umudumuz, dünyada bozgunculuk yapmaya devam edenlerin, Yüce Yaradan’ın söylediklerinin hepsini tekrar tekrar düşünmeleri ve hakikati görebilmeleridir. Düşündüklerini zannederek, kendi kendilerini kandırıp nefislerinin peşine düşenler için, Yüce Yaradan şu ayeti örnek veriyor:

Muhammed Suresi 47/14: “Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendi kendisine güzel göstererek, heveslerinin peşine düşmüş kimseler gibi olur mu?”

Yüce Yaradan, hem insanları kandıranları, hem de onların peşinden gidenleri aşağıdaki ayetiyle net bir şekilde uyarıyor:

Araf Suresi 7/38: Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.”

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.