HAVA ŞARTLARI VE TARİHTEN DERSLER

HAVA ŞARTLARININ BELİRLEYİCİ OLDUĞU ÖNEMLİ SAVAŞLAR

 

Savaşların sonuçlarında hava şartlarının en etkili olduğu alan, deniz üzerindeki harpler olmuştur. Bilhassa, gemilerde motorun kullanılmadığı dönemlerde, hava şartları birçok harpte belirleyici olmuştur.

Bu yazımızda, hava şartlarının etkilediği savaşların sonuçlarının, ülkelerin geleceğinde önemli bir tesiri olan üç olayı, tarih sırasına göre örnekleyerek aktaracağız.

Kubilay Han, Cengiz Han’ın torunu idi. 1259 yılında, imparatorluk makamında oturan kardeşi Mengü Han öldü. 1260 yılında, Kubilay kendisini Han ilan etti. Moğol İmparatoru oldu. Fakat bir başka kardeşi de kendisini Han ilan etti. Kardeşi ile yaptığı “Han” olma mücadelesini üç sene sonra kazandı. Hanlığı garantileyince, durdurmak zorunda kaldığı Çin üzerine yaptığı seferleri, tekrar başlattı ve dozunu artırdı. Çin’in büyük bölümünü ele geçirdi. Güneye çekilen Song hanedanlığını, orada da yenerek bütün Çin’e hâkim oldu. Bu dönemde, Çinlilerle yaptığı savaşlarda, büyük nehirler üzerinde de savaşılarak, donanma harpleri yapıldı. Kubilay Han, bu gemi savaşlarını kazanabilmek için, büyük gemiler inşa ettirdi. Gemilerin üzerine de, büyük gülleler atabilen mancınıklar yerleştirtti.

Çin’e tamamen hâkim olduktan sonra, Kore’ye yöneldi. Kore’deki Koryo devletinin krallarını tamamen ortadan kaldırmadı, kendilerine bağladı ve kralları kendisi atamaya başladı. Daha sonra, donanmaya ağırlık verdi. Güvertesindeki mancınıklarıyla büyük gülleler atabilen gemilerinin sayılarını artırdı. 1274 yılında donanmasını yollayarak Japonlara saldırdı. Fakat henüz anlaşılamayan bir sebeple, 30.000 kişilik ordusunu geri çekti. Bu olay, Japonların tehlikeyi görerek tedbir almaya başlamalarını sağladı. Kubilay Han, 1281 yılında, Korelilerle birlikte, 140.000 kişilik bir güçle tekrar saldırıya geçti. Kyuşu’nun kuzeyine iki noktadan çıktılar. Fakat tam Japonları yenmek üzereyken, beklenmedik bir şekilde başlayan tayfunda, gemilerinin çoğu battı. Heyecana kapıldılar, önemli zayiatlar vererek geri döndüler.

1281 tarihinden sonra, asırlarca Japon adalarına ciddi bir saldırı olmadı. Arada bazı Japon korsanları Kore’deki Koryo Hanlığına saldırılar düzenlediler. Ama Koryo Krallığı karşılığında ciddi bir cevap veremedi.

Çinliler ise, daha sonra büyük gemiler yapımını sürdürdüler. Gemilerin büyüklüğü, Avrupalıların kalyonları kadardı. Ama ticaret ağırlıklı çalıştılar. Askeri amaçlı düşünmediler. Japonlara doğru yönelmediler. Batıya doğru gittiler. 1405-1433 yılları arasında Amiral Chang Ho yönetiminde uzun mesafeli yedi sefer düzenlediler. Yüzlerce gemiden oluşan bu seferlerde, Seylan’dan Kızıldeniz girişine ve Afrika’nın doğusundaki Zanzibar’a kadar dolaştılar. Fakat 1436 yılında, henüz tam anlaşılamayan bir nedenle, açık deniz gemilerinin yapılmasını yasaklayan bir imparatorluk kararı alındı. Daha sonra, ikiden fazla direği olan gemilerin yapımı yasaklandı. Donanma personeli, nehirlerde çalışan gemilere aktarıldı.

Sonuçta, Kubilay Han’ın seferinden sonra Çin Devletinden, Japonlara karşı herhangi bir başka bir tehlike gelmedi. İlk ciddi tehlike, 1853 yılında ABD’li Amiral Perry’nin meşhur “kara gemileri” ile oluştu. Onlar da ticaret amacıyla geldiler. Dolayısıyla, Kubilay Han’ın donanmasının çoğunu batıran tayfun, Japonların geleceğinin şekillenmesinde çok etkili oldu.

Hava şartlarının etkili olduğu diğer bir olayın muhatabı, Osmanlı Türkleridir. Osmanlıların, Avrupa içlerine doğru ilerlemeleri, Kanuni Sultan Süleyman döneminde hızlanmıştı. Bu sıralarda, kimi zaman Afrika’nın kuzeyindeki ülkelerin kıyı kesimlerindeki bazı kalelerini kendi başlarına ele geçirecek kadar başarılı çalışmalar yapan denizci reislerin bazıları, Osmanlı donanmasında kaptanlık görevine getirildiler. Bunlardan Barbaros Hayrettin Paşa, donanma komutanı, yani Kaptan-ı Derya oldu. Osmanlı Türklerinin donanması, kadırga denilen küçük gemilerden oluşuyordu. İspanyol ve diğer Avrupalıların gemileri ise, kalyon denilen büyük ve cesametli vapurlardı. Dolayısıyla üzerlerindeki toplar, kadırgalarınkine göre daha uzun menzilli idiler. Fakat kadırgaların manevra kabiliyetleri, kalyonlara göre daha üstün idi.

Amerika Kıtasının keşfinden sonra zenginlemeye başlayan İspanyollar, denizlerdeki güçlerine güveniyorlardı. Diğer bazı Avrupalılardan aldıkları destekle, Osmanlı donanması ile savaşmak için 1538’de yola çıktılar. Gelen İspanyol ağırlıklı donanmanın gemilerinin heybetinden ve çokluğundan çekinen Barbaros Hayrettin Paşa, Adriyatik Denizindeki Osmanlı hâkimiyetindeki Preveze Limanına sığındı. Andrea Dorya’nın komutasındaki Avrupalı gemiler, limanın girişinde durmak zorunda kaldılar. Çünkü Osmanlıdaki dağ toplarının menzili, gemilerdekinden uzun idi. Bu bekleyiş sırasında, Barbaros’un kaptanları, deniz savaşında hiçbir şanslarının olmadığına kanaat getirdiler. Gemileri terk edip dağa çekilmeyi ve düşmanları da dağlara doğru çekip karada savaşarak onları yenebileceklerini düşündüler ve bu kararlarını teklif ettiler. Osmanlı donanması açısından durum gerçekten çok sıkıntılıydı.

Günler Eylül ayının son günleriydi. Barbaros Paşa, kaptanlarının tekliflerini çeşitli açılardan sakıncalı buldu. Bu sakıncalar hususu, makalemizin konusuyla bağlantılı olmadığından burada bahsetmeyeceğiz. Barbaros Hayrettin şöyle bir fikir yürüttü. Bu bölgelerde çok dolaştığını ve Eylül ayının sonlarında rüzgârın yön değiştirdiğini gözlediğini söyledi. Denizden karaya doğru esen rüzgârın, yön değiştirerek bu defa karadan denize doğru estiğini anlattı. Planını bu hava şartlarına göre yaptı. Rüzgâr karadan denize doğru esmeye başlayınca, hemen aniden hareket edecekler ve kalyonlara doğru giderek aralarına gireceklerdi. Onlar ne olduklarını anlayamadan, rüzgârı kullanarak ve manevra kabiliyetleri sayesinde aralarına girdiklerinde, kalyonların top üstünlüğü işe yaramayacaktı. Kadırgaları vurmaya çalışırlarken, kendilerini vurmaları ihtimali çok kuvvetli olduğundan toplarını kullanamayacaklardı.

Rüzgâr, gerçekten de yön değiştirdi. Kadırgalar yelkenlerini şişirdiler. Forsalar (kürekçiler) küreklere hızla sarıldılar. Barbaros Hayrettin Paşanın bütün tahminleri tutmuştu. Harp, gemilerin savaşı olmaktan çıkmış, sanki kara harbi yapılıyormuşçasına her iki tarafın gemilerindeki insanlar arasında güvertelerde geçmeye başlamıştı. Sonunda Osmanlılar büyük bir zafer kazandılar.

Bu savaştan sonra, İspanyollar ve Avrupa uzun süre bu büyüklükte bir donanma oluşturamadı. Güçlü bir Osmanlı devletiyle boğuşmak yerine, enerjilerini kendi aralarında ve sömürgelerde yaptıkları mücadeleye çevirdiler. Arada 1571 yılında İnebahtı Limanına aniden saldırarak, Osmanlı donanmasını yakmayı başardılar. Ama artık, maddeten güçlenen Osmanlılar, kısa sürede daha güçlü donanma inşa ettiler. Sadece üç yıl sonra Tunus’u, İspanyollardan geri aldılar.

Preveze zaferi, Osmanlı’nın, kalyonlar karşısında düştüğü kötü durumu görmesini engelledi. Avrupalıların, yeni sömürgelerine yönelmeleri de, Osmanlı yönetimini yanıltmış olabilir. Sonuçta, hem Avrupalı donanmalar Osmanlının üzerine ciddiyetle gelemediler, hem de Osmanlılar zafer kazandıkları için hatalarını göremediklerinden büyük gemilere yönelmediler. Hava şartlarındaki değişiklik, olaylara bakışı etkiledi.

Hava şartlarının belirleyici olduğu bir başka olayda, İspanyollar yine işin içindeydi. Yukarıda bahsedildiği gibi, İspanyollar, Amerika kıtasına ilk gidenler olmuşlar ve ciddi ganimetler elde etmişlerdi. Fakat hiç akıllarında yokken karşılarına çıkan bu ganimetleri, çevresindeki ülkelerle ve bilhassa güçlü Osmanlı Türkleriyle savaşarak harcadılar. Bu sebeple kısa sürede iflasın eşiğine geldiler. Nitekim İmparator V. Charles, ömrünün son dönemlerinde borç yüzünden kıpırdayamaz hale gelmişti. İmparatorluğu, Avusturya’nın başındaki kardeşine, İspanya’nın hükümdarlığını ise, oğlu II. Philip’e bırakmak mecburiyetinde kaldı.

Bu sıralarda İngiltere’de, I. Elizabeth iktidara geldi. Elizabeth, dini doktrinlere karşı çıkmaya başladı. Ayrıca deniz gücünü güçlendirerek, İspanyolların Amerika’dan ganimet getiren gemilerine, bizzat Elizabeth’in emriyle korsanlık yaparak el konulmaya çalışılıyordu. Aslında bu uygulama sadece İngilizlerle sınırlı değildi. Bazı devletlerin yöneticileri, korsanlığı, ucuz deniz gücü sağlama ve ganimet elde etmenin yolu olarak görmüşlerdir. Korsanlara yetki ve kârdan pay vermişlerdir. Böylece düzenli korsanlık biçimi oluşmuştu. Bilhassa keşifler sonrasındaki dönemde İngiliz, Fransız ve Hollandalı korsanlar, hükümetlerinin izni ve desteğiyle yaptıkları saldırılarda büyük başarılar elde ettiler. Bu durum, devletlerarası düzenlemelerin yapıldığı 17inci yüz yılın sonuna kadar devam etti. Bu dönemde ticaret gemileri ile savaş gemileri birbirlerinden net bir şekilde, hem tasarım olarak hem de kanunen ayrıldılar.

Elizabeth’in, İspanyollara başkaldıran Hollandalılara el altından yardım etmesi, Philip’in sabrını taşıran olay oldu. Hâlbuki Philip, korsanlıklara mecburen sabrediyordu. Çünkü İngiliz Mary Tudor ile evlenerek Birleşik Krallık ’ta kazandığı bazı menfaatlerini riske atmak istemiyordu.

Bu nedenle, Elizabeth’in Hollandalıları destekleme tavrı üzerine, İngilizler üzerindeki haklarına zarar gelmeden nasıl davranması gerektiğini düşündü. Elizabeth’in dini konulardaki tavırlarından faydalanarak, Papa’dan, onu indirmek için onay aldı. Büyük bir donanma ile 1588 yılında saldırıya geçti. Fakat kötü hava şartları sebebiyle toplarını etkili bir şekilde kullanamadılar. İngiliz donanması da toplarını istediği gibi kullanamadı. Hava şartları kötü olunca, savaş İspanyollar için felaketle sonuçlandı. İngilizler bu olayın kendileri açısından önemini, “Tanrı’nın nefesiyle dağıldılar” diyerek vurguladılar.

Gemilerden kurtulup İspanya limanlarına dönenler tekrar mücadele etmek istediler ama artık güçleri kalmamıştı. Buna rağmen aralıklı olarak uzun süre devam eden parça-bölük yani ufak çaplı savaşlar, İngiliz gemicileri için ciddi bir tecrübe oluşturdu. Ayrıca donanmaya önem vermelerinin şart olduğunu gösterdi. Böylece, İngilizlere dünya imparatorluğu kurduracak olan denizcilik geleneği, bu tesadüf hava şartlarının da etkisiyle, sistemli hale gelmiş oldu.

Yukarıda bahsettiğimiz olayların benzerleri başka yerlerde de meydana gelmiştir. Örneğin, ABD’nin ilk kuruluş aşamasında General Washington, İngilizlere yenilmişti. İngilizler, ABD ordusunu yok etmek için kuşatma harekâtına başlamışlardı. Tam o sırada birkaç gün süren yoğun bir sis bastırdı ve Washington ordusunu kaçırmayı başardı. Fakat bu olayın, sonuç üzerinde diğerleri kadar etkili olduğunu söylemek zordur. Çünkü yeni kurulan ABD, Fransa’nın da desteğini almışlardı. İngilizler o güne kadar, kendilerine denk güçlerle karşılaştıkları kara savaşlarında ciddi bir başarı gösterememişlerdi. Dolayısıyla, bir süre sonra ABD’nin toparlanarak İngilizleri yine yenmeleri ihtimali vardı.

Bu nedenle bizim yukarıda ele aldığımız savaşları etkileyen tabiat şartları, gelecek üzerinde çok daha uzun süreli tesirli olanlarına örneklik teşkil edenlerdir. Verdiğimiz örnekler içerisinden Preveze Deniz Savaşı, diğer ikisinden biraz daha farklıdır. Bu farkın nedeni, çeşitli yönlerden bizlere ders niteliğinde olmasıdır. Bu derslerin neler olabileceği hususunu, okuyucularıma bırakıyorum.

Takdir edileceği gibi, hiçbir olay, tek başına güçlü bir değişime sebep olamaz. Ancak, bardağı taşıran son damla olursa, güçlü bir değişime sebep olabilir. Bazen bardağı taşıran olay, yukarıdaki örneklerimizde görüldüğü gibi, bizim inisiyatifimizin dışında gelişebilir. Önemli olan, kendiliğinden olmuş bu olaylardan ders çıkarabilmektir. Verdiğimiz üç örnek içerisinde, sonraki gelişmelere bakıldığında en iyi ders çıkaranların, İngilizler olduğu anlaşılmaktadır.

Tarih, ders almak isteyenler için, değerli bir hazinedir. Ders alamayanlar için ise, tekerrürden ibarettir.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.